Türkiye, Avrupa ülkeleri arasında en genç nüfusa sahip ülke olarak dikkati çekiyor. TÜİK 2015 yılı verilerine göre Türkiye nüfusunun (77 milyon 695 bin 904 kişi) %16,5’ini “15-24” yaş grubundaki genç nüfus (12 milyon 782 bin 381 kişi) oluşturuyor.

Yaşamın en önemli dönüm noktalarından biridir gençlik. En zorlu dönemlerinden olduğunu da söyleyebiliriz. Gençlik boyunca hızlı fizik, psikolojik, sosyal değişiklikler ortaya çıkar. Çeşitli etmenler, kimlik oluşumu sürecinde gencin ruhsal dengesinde ciddi bozulmalara neden olabilir. Anne- babaya, topluma karşı gelme; aşırı uçlara sapma bunlardan birkaçıdır. Aristoteles’in güzel bir sözü vardır:’ Gençlik uç noktalar çağıdır. Delikanlının suçu aşırı gidişindedir’

Son günlerde ülkemizde liseli gençlik eylemleri yeniden gündeme geldi. Bu eylemler beni 1980 öncesi öğrencilik günlerime götürdü. Öğrenci olaylarının, boykotların, kardeş kavgalarının yaşandığı; unutmak istediğim karanlık yıllar… Sağ-sol kavgaları bırakın üniversiteleri –liseleri, ortaokul sıralarına kadar uzanmıştı. Okullara gruplar halinde gidiliyor; kavgasız, olaysız gün geçmiyordu. Siyasi hareketin merkezinde olan gençler, sessiz çoğunluğu yönlendiriyordu. Okul idaresi ve öğretmenler çaresiz bir şekilde olaylara seyirci kalmak zorunda kalıyorlardı. Okulu yöneten öğrencilerdi. Okula hakim olan grubun öğrencilerine ne öğretmenler ne idareciler korkularında ses çıkaramıyorlardı. O yıllar güvenlik kuvvetlerinin bile kutuplaştığı yıllardı. İki ayrı dernek çatısı altında bütünleşip, farklı görüşleri temsil ederek asayişi sağlamakta zorlanıyorlardı…

 O yıllarda unutamadığım anılarım var…80 darbesi öncesi olayların merkezinde olup, farklı görüşler için mücadelede eden sınıfımızdan Mehmet ve Kenan birbirlerine düşman arkadaşlardı… Ellerinden gelse neredeyse birbirlerinin canlarını alacaklardı. Okulda olsun, dışarıda olsun kendi gruplarıyla birlikte hareket ediyorlar; kavganın ve olayların her an içindeydiler. İkisinin ailesi de köyde yaşayıp, yaşamını çiftçilikle sağlayan dar gelirli insanlardı. Kendileri de bakımsız ve sağlıksız öğrenci evlerinde kalarak eğitimlerine devam ediyorlardı.

 Ben sessiz çoğunluğun içindeydim. Hayatım okul, işyerimiz ve evdi. Okula sabah gidersem öğlenleri iş yerimize geliyor, akşam olunca üçüncü adresim evdi. Öğlen okula gittiğimde ise sabah işyerimizi erkenden açar, okul vakti gelince okuluma giderdim. Paydosta ise tekrar iş yerine uğrar sonra evin yolunu tutardım. Günlerim böyle geçti… Zaman zaman arkadaşlarıma imrenirdim… O yıllardaki sosyal yaşantı eksikliğimi hatırladıkça ise her zaman hüzünlenirim…

1980 darbesi öğrenci olaylarının bıçak gibi kesildiği bir tarihti. Ne olduysa sihirli bir el kavgaları, olayları bir anda durdurmuştu. Geçen aylar -yıllar düşman arkadaşları bir araya getirmiş; birbirlerine silah sıkan gençler yeri gelmiş ortak iş yeri açmışlardı… Toplumsal barış sağlanmıştı... Mehmet ve Kenan ise devlet memuru oldular. Şimdi iki sıkı dost… Geçmişi ara sıra andıklarında, lise yıllarındaki günlerine gülüp geçiyorlar…

 Güzel bir söz daha vardır; günümüze ışık tutacağına inanıyorum:’Gençlikte dünyayı, yaşlılıkta gençliği düzeltmeye çalışırız’…