Bir akademisyen/eğitimci olarak sürekli gençlerle birlikteyiz. Bu birlikteliklerde geleceğimiz için üniversitedeki öğrencilerin/gençlerin konuşma ve davranışlarını yakından izlemeye çalışırım.

Eğitim için üniversiteye başlayan gençlerin yaşları 17-19 civarındadır. Bu gençler mezun olduklarında yaşları 22-23 yaşında olacaktır. Yani her gün 17-23 yaş aralığındaki gençler ile ilgili izlenimlere sahip olmaktayım. Hemen bu izlenimlerime göre gençlerin duygu, düşünce ve eğilimlerini sorabilirsiniz. Bu yazımda son 25-30 yılda gençlerle ilgili bir iki gözlemimi ve araştırma sonuçlarını (gençlerdeki değişimde diyebilirsiniz) paylaşacağım:

Dün (1990’lar…)

Üniversitede akademik hayatımın erken dönemleri 1980’lerin sonu, 1990’ların başındaydı. Bu yılarda bayan öğrenciler başörtülü olarak üniversiteye (derslere) girmek istiyorlardı. Üniversite yönetimleri ise onları bırakın sınıfa üniversitenin bahçesine dahi almak istemiyordu.

Girmesini engelleyenlerin “bunların dış güçler veya komşu bir ülke ile bağlantılı olduğu, rejim değişikliği istediği” yönünde bir düşünceleri vardı…

Öğrencilere danışmanlık yaptığımdan onları yakinen tanıyordum; onlarda yöneticileri endişelendirecek derinlikte düşüncelere sahip olduklarını gözlemlememiştim. Özgürlükleri savunan bir akademisyen olarak dekandan randevu alarak ziyaretine gittim. Bu yöneticimize özetle şunları anlattım:

Bu gençleri analiz ettiğimde, ideolojik bir derinliklerinin olmadığını, sosyal-ekonomik olarak dar gelirli ailelerden geldiklerini gözlemlemekteyim. Eğitim yoluyla statü kazanmaları veya sınıf atlamaları büyük çoğunluğunda savundukları yüzeysel fikirlerde bile değişime neden olacaktır…”

Gel gör ki bu yöneticiler bırakın siyaset bilimini psikoloji ve sosyolojinin tanımını bile bilmekten uzaktı…

O yıllarda bu gençlerin ellerinde dolaştırdığı, hocam oku dedikleri dergilerin yazarlarını bugünlerde parlamentoda veya bürokraside görmekteyiz. Fikri değişimlerinin ne yönde olduğunu kamuoyu takdir edecektir…

Gençlere ne oldu? Onlardan izleme şansım olanlar değişti…

Peki neden?

Varsayımım doğrulanmıştı: Büyük çoğunluğunun bir derinlikleri yoktu… Eğitim yoluyla statü kazanmanın veya sınıf atlamaya ideolojik kılıf giydirilmişti düşünce ve davranışlarda değişime neden olur…

Gözlemlerimiz böyle iken o yıllarda bilimsel sonuçlar ne anlatmaktadır?

Araştırma sonuçları ne der?

1994’de cevabı aranan bir soru: Üniversiteli gençlik ve endüstriyel üretimde yer alan işçi gençlik kent ortamında geleceğe nasıl bakmaktadırlar?

İstanbul'da (1994) yapılan araştırmada 16-24 yaş grubundaki gençler incelenmiştir. Bu araştırma “Üniversiteli ve İşçi Gençliğin Gelecek Beklentileri ve Kötümserlik-İyimserlik Düzeyleri” başlığıyla akademisyen (sosyolog-psikolog) Müzeyyen GÜLERİ tarafından 1999 yayınlanmıştır. Sonuç: “Üniversiteli gençlerin gelecekte beklentileri %35.7 oranla iyi bir iştir.

Dikkat edin o yıllarda gençlerin önceliği siyaset (rejim değişikliği) değil…

Bugün…

Türkiye gündemdeki en önemli sorun nedir?”

Bu soruya Kadir Has Üniversitesi çalışanları tarafında Türkiye Sosyal-Siyasal Eğilimler Araştırması Raporu’nda (2018 verileri) katılan denekler şu cevabı vermiş:

Birinci sırada işsizlik (% 26,9)…

İşsizlerin büyük çoğunluğunun gençler olduğu dikkate alındığında günümüz Türkiye’sinde de gençliğin en önemli sorunu işsizliktir. Dolayısıyla ailenin de, sorumluluk makamlarında da bulunanlarında gündemindeki en önemli sorun yine işsizliktir. Bu arada yukardaki soruya Rapora göre ikinci sırada % 17,8 ile hayat pahalılığı cevabı verilmiş.

Bu araştırma sonuçları gençler arasındaki şahsi gözlemlerimiz ile de uyumludur. Dünde bugünde gençler daha iyi bir hayat istiyor. Aslında gençlerin isteği çoğu zaman ailenin/toplumun isteği ile örtüşmektedir.

Son söz: Bakılırsa bugünün fidanları geleceğin ağaçları olur.