Şu korona denen illet başımıza musallat oldu olalı televizyona daha düşkün olduk. Sanıyorum çoğumuz aynı vaziyette. Cep telefonu en yakın dostumuz olurken, biriktirdiklerimi çöpe atmayı düşündüğüm bulmacalar imdadıma yetişti, cankurtaran simidi gibi. O da mübarek çöz çöz bitmiyor.

Aynen çözemediğim sayın Hayrettin Güngör Başkan gibi.

Her saban erken kalkan biriyim. Haberlerden ziyade televizyon dizilerine bakarken, Gaziantep’te çevrilen, iki baklavacı ustasının tatlı rekabeti yanında, iki ülke arasındaki siyasi, etnik, tarihsel ve duygusal ilişkileri konu alan ‘yabancı damat’ dizisinin tiryakisi oldum.

Helal olsun, adamlar tam şehir milliyetçisi. Kendilerini, geleneklerini, kültürlerini, sosyal ve etnik yapılarını o kadar güzel pazarlamışlar ki dizide, seyretmeden duramıyorum.

Gaziantepli kız Yunanlı gence aşık oluyor, bu aşk iki ülke arasındaki siyasi, bürokratik gerginliklere kadar uzanırken, bu arada iki baklavacı ustasının birbirini yemesi tam ramazanlık.

Senaryo gerçekten harika!

*

Hatırladığım kadarıyla Gaziantep konulu birkaç dizileri daha oldu. Dizilere ve tarihe tanıklık eden, konu olan Karayılan mesela. Biliyorsunuz, Karayılan aslında Kahramanmaraşlı. Gaziantep ile Kahramanmaraş arasındaki sınır köy Karabıyıklı’dan. (Hani şu iş dünyasının, siyasilerin ve bürokratların bir araya gelip, havaalanı yapacaklarını iddia ettikleri – ki bunun için Madoevi’nde basın toplantısı yapılmış, hatta bizleri de Karabıyıklı civarındaki havaalanı yerine götürmüşlerdi. Balondu, biz de yemiştik o sıralar…)

Efsane emniyet müdürü sayın Hanifi Avcı da bu köyden. Neyse…

Tabi şehir milliyetçisi olan, tutkun ve dürüst esnafı kadar üretken ticaret erbapları ile bilinen Gaziantepliler, elbirliği ile birkaç dizi daha çektirdiler. Şehirlerinin tanıtımı noktasında. Benim adım melek, dizisini hatırlıyorum. TRT’de yayınlanıyordu. Birkaç tane daha vardı da unuttum isimlerini.

Şehirleri nüfusu değil, başkanları değil, markaları uçurur, ayağa kaldırır, tanıtır. Tüm dünya ve hatta tüm Türkiye Hayrettin Güngör’ü tanımaz ama dünya markası MADO’yu tanır ve aklından da çıkartmaz.

*

Birkaç sene önce, bizde de edebiyatın başkentiyiz ya, ‘7 güzel adam’ın dizisi çekildi. Adam gibi bir gün seyrettiniz mi diye sorun hele. Soğuk, ruhsuz, heyecansız, memleketi anlatmaktan, dilimizi, kültürümüzü anlatmaktan uzak, şehre inmemiş, insanlara dokunulmayan ruhsuz bir diziydi. Ha, birileri bu dizi sayesinde köşe oldu, o ayrı mesele…

Bize dair bir diziyi bile yüzümüze gözümüze bulaştırıyor, izlenme oranlarını yerlerde süründürüyoruz. Neden? Çünkü bizi bizden saklamışlardı, anlatamamışlardı, bir tarihi konağa hapsolmuş insanlar, bir okula kilitlenmiş öğrenciler, şehir-çarşı yüzü görmemiş yönetmenler@senaristler, film çektiklerini zannetmişlerdi.

Amaaaaan. Birileri tarihi dizi, edebiyat dizisi çekiyorum ayaklarına zengin oldu, ötesini ne siz söyleyin, ne ben! Unutun gitsin!

*

Demem o ki…

Yabancı damat dizisini izlerken aklıma geldi, belediye başkanlarımızın, siyasilerimizin, iş adamlarımızın ve sivil toplum kuruluşlarımızın katkıları ile yani herkesin elini taşın altına koyacağı bir dizi çekilemez mi bu şehir için.

Bizde de iki dondurmacı ustasının rekabeti diziye konu edilse, Roma’lı bir kız ile Kahramanmaraşlı bir dondurmacı gencin aşkı monte edilse, hadi daha ileri gideyim, Çanakkale Harbi patlamadan Avusturalya’ya giden iki dondurmacımız Anzak’ların trenini havaya uçurması sahnelerini de işlesek, İtalya ile Türkiye arasındaki tarihsel, siyasi, dış ilişkiler, kültürel, sosyal yapıyı da temel malzeme diye koysak içine, ortaya öyle bir dizi çıkar ki, izlenme rekorları kırar.

12 Şubat kurtuluşunu, yine karşı taraftan (bir Fransız kızın bir Maraşlı’ya aşkı)nı, Yedikuyular’ı, Başkonuş’u, damak zevkimizi, hele senaryoya biraz da yerel lehçeyi, yerel motifleri de eklerseniz, tadından yenmez olur. Üstelik de maliyeti için sponsor da bulunsunuz! Bir emekli maaşımı vermezsem namerdim. Yeter ki bu şehir için pır pır ettiğini söylediğiniz yüreğiniz cesaret etsin!

Dedim ama kendim söyledim, kendim inandım. Bunun için elini taşın altına koyabilecek babayiğit lazım. Artık öyle ki, televizyon dizileri de fuarlar kadar şehirlerin tanıtımında ciddi rol oynuyorlar!

Ama bunları yapacak, düşünecek, hayata geçirecek babayiğitler görmek isterim.

O da nerdeeeeeee?!

*

Diyeceksiniz ki, “Yahu gazeteci kardeşim, sen neden bahsediyorsun. Biz 12 Şubat ruhunu öldürdük, helvasını yedik. Dizi mizi bizi açmaz, sarmaz bizi. Biz birbirimizi yemekten, birbirimizin kuyusunu kazmaktan, birbirimizin ayağına kurşun sıkmaktan, birbirimizin yoluna mayın döşemekten, şehrimizi, geleceğimizi inşa etmeye, aklı selim düşünmeye zaman mı kalıyor!?”

Sen de haklısın birader! Ben ne söyliiiim, tamburam ne çaliii…