Evet, biz mi anlatamıyoruz, dünya mı anlamıyor, yoksa anlamak mı istemiyor? Açıkçası herkes her şeyi biliyor, ama işine geldiği gibi algılamaya ve algıladığı gibi sunmaya çalışıyor. Bunun da adına diplomasi deniliyor. Öncelikle çok önemli bir hususun altını çizerek vurgulayalım. Fırat'ın batısı da, doğusu da, kıpkırmızı çizgilerimiz olmalıdır ve zaten böyledir. İşte bu noktada, Türkiye'nin uzun zamandan beri gündemde tuttuğu ve dünya kamuoyu ile paylaşmaya devam ettiği bir konuya değinmek istiyorum. Özellikle Fırat'ın batısına hiçbir terör örgütünün asla geçmemesi gerektiği ve bunun Türkiye'nin kırmızı çizgisi olduğu, ülkemiz tarafından sürekli olarak resmen beyan edilmektedir Bu terör örgütleri arasında özellikle PYD, YPG, PKK zikredilmekte, ama sonuçta, DAİŞ dahil, tüm terör örgütleri kastedilmekte ve
yasaklanmaktadır. Öte yandan, Fırat'ın batısına geçişlerin kesinlikle engelleneceği ve geçen terör unsurlarının imha edileceği yönündeki Türkiye ültimatomu, Fırat’ın doğusunu boş bıraktığımız veya ihmal ettiğimiz anlamına kesinlikle gelmemektedir ve gelmemelidir. Terör unsurlarının Fırat’ın batısına asla geçemeyecekleri ültimatomu, artık uygulamaya dönüşerek Türkiye’nin askeri harekatıyla desteklenmeye başlanmıştır. Bazı muhataplarımızdaki, Türkiye Fırat’ın doğusuyla ilgilenmiyor, şeklindeki eksik algılama, böylece hızla düzelmeye başlamıştır. Fırat’ın batısı yasaktır söyleminin öncelikli ve ağırlıklı olması, aciliyeti nedeniyledir, yani bardağı taşıran son damla olmasındandır. Ama ilkesel olarak, Türkiye, bardağı taşıran damlaların tümüne, farkında olduğumuz tüm kötü niyetlere ve ülkemizi güneyden kuşatmaya çalışan terörist unsurların hepsine ve bu yanlış sürecin tamamına karşıdır. Bunun da gereğini çekinmeden yapacaktır. Nitekim, Türkiye düğmeye basarak, Suriye ile ortak sınırımızın hiçbir noktasında, hiçbir şekilde oldu-bitti girişimlere izin vermeyeceğini göstermiş ve bu mesaj dünya kamuoyu ve muhataplarımız tarafından ilk defa doğru olarak algılanmıştır. Diplomasi lisanıyla, bölgeye müdahil aktörler buna göre yeni pozisyon almaya başlamışlardır. Ben bu yeni durumu, vatandaşımızın üslubuyla, “herkes ayağını denk almaya başladı” diye ifade etmek istiyorum. Suriye’nin “bölünmemiş toprak bütünlüğünü” esas alan bir barışın kesinlikle sağlanması gerektiği konusundaki tezimiz asla değişmemiştir. Fakat, bu tezimize karşı, Suriye’nin “bölünmüş toprak bütünlüğünü” esas alan farklı bir barış projesi gündeme getirilebilir. Yani, aralarında anlaşabilecek grupların, ortak bir mutabakatla Esad katiline belli bir küçük alan bırakıp, kalanı paylaşmaları ve adeta bir siyasi federasyon altında bütünleşmeleri gibi bir muhtemel tasarım, ülkemizin güvenliğini mutlaka dikkate almak zorundadır ve Türkiye’nin onayına muhtaçtır. Türkiye bunu asla onaylamayacaktır ve Esad’ın bölgedeki
uzun vadeli varlığına hiçbir şekilde izin vermeyecektir. Suriye’de “bölünmüş toprak bütünlüğünü” esas alacak bir barışın tek çare gibi gösterileceği suni bir federatif yapının ve kukla bir yönetimin gündeme getirilmesi halinde, Türkiye bunu kesinlikle reddedecek şekilde masada olmalıdır, olacaktır. Askeri harekatımızın zamanlaması ve içeriği son derece ideal şekilde planlanmıştır ve şu anda her tarafı askeri ve siyasi mayınlarla dolu bir bölgede aynı mükemmellikte sürdürülmektedir. Bu askeri harekat, kurulacak olan muhtemel bir müzakere masasındaki yerimizi şimdiden garanti altına almıştır. Böylece, bölgenin büyük aktörlerinde bugüne kadar gözlemlediğimiz tavırlar ciddi şekilde değişmeye başlamıştır. Hem “Fırat’ın batısı yasaktır” ültimatomunun blöf olmadığı dünyaya kanıtlanmış, hem de, sanki Türkiye Fırat'ın doğusundaki terörist unsurları kabulleniyormuş yönündeki yanlış algı hızla düzelmeye başlamıştır. Askeri harekatımızın devam ettiği bu süreçte, ülkemizin güvenliği açısından, bu coğrafyada Fırat'ın doğusundaki, batısındaki ve üç milyon misafirimizin geldiği tüm Suriye’deki hassasiyetlerimiz, uluslararası kamuoyuna tekraren anlatılmalı, kırmızı çizgilerimiz bir kere daha güncellenmelidir. Bu açık ve net duruşumuz karşısında, gerek dünya kamuoyu, gerekse terör örgütleri en ufak bir yanlış tereddüde düşmemelidir. Çünkü Fırat'ın doğusu ve batısı bizim güneyimizdeki güvenlik şeridimizi oluşturduğundan, buraların işgali ve bu işgal eylemlerinin Suriye'nin toprak bütünlüğüne zarar vermesi, zaten bizim bu konuda çok daha kapsamlı bir söylem içerisinde bulunmamız gerektiğini göstermektedir. Bu kapsamlı söylemin en etkin biçimi ise, sözün bittiği noktada devreye soktuğumuz askeri harekattır. Nitekim, Türkiye artık kaçınılmaz hale gelen en doğru kararı almış ve askeri harekatı başlatarak, bölgenin kaderinde söz sahibi olduğumuzu tartışmasız bir şekilde bilek gücüyle kanıtlamıştır. HDP hariç, tüm siyasi partilerimiz ve ülke kamuoyumuz tarafından desteklenen bu askeri harekatın planlaması, zamanlaması ve sivillere zarar vermeden en mükemmel şekilde uygulanması nedeniyle, Sayın Cumhurbaşkanımızı, Başbakanımızı, hükümetimizi ve göz bebeğimiz Türk Silahlı Kuvvetlerimizi yürekten kutluyoruz. Yüce Milletimizin ve temsilcisi konumundaki Türkiye Büyük Millet Meclisimizin, bu konuda topyekun tek yürek olmasıyla ve ilkeli duruşuyla onurluyuz, gururluyuz.