Sayın okuyucularım Yakup Kadri Karaosmanoğlu “Karşımızdakilerden biraz ibret almalıyız” demekte… Yine ders çıkarma ile ilgili olarak Âşık Veysel’de “Gören göze ibret vardır her şeyde” diye söylemiş…

Bu güzel sözleri dikkate alalım ve çevremizdeki bu olaylarda derslerde çıkartalım…

Bu anlamlı sözlerde olduğu gibi çevremden olanlardan az veya çok ders alma hastalığına yakalananlardanım…

Önceki yazılarımda çevremizde ortaya çıkan komik olduğu kadar ders alınacak nitelikteki olan (ibretlik) bazı olayları sizlerle paylaşmıştım. Bu haftaki yazımda da fıkra tadında ibretlik olaylardan birkaçını daha nakledeceğim…

Kendini vazgeçilmez görmek…

Akademik hayata ilk başladığım yıllardı...

İşyerinde büromun bitişiğindeki odada yaşlı bir profesör oturuyordu. O’nun zaman zaman yanına ziyarete gelen yaşlı bir beyefendi vardı… Bir gün yan odadaki hocayı bulamayınca sormak için benim odama geldi. Bende “buyurun birlikte bir çay içelim” diye davet ettim. Çaylarımızı yudumlarken hoş bir sohbet yaptık…

Bu yaşlı beyefendi emekli bir meslektaşımızdı… Tecrübesinde yararlanmak için dikkatli bir şekilde dinliyordum:

Ben uzun yıllar önce araştırma enstitüsünün kurdum ve müdürlük görevini yürüttüm. Bir süre sonra kurum ile kendimi özdeşleşmiş hissetmeye başladım… Ben bu kurumdan gidersem kurum geri gider batar diye düşüncelere kapıldığım oldu. Ama yeni gelenlere gençlere yer açmak için yaştan emekliliğe uzun bir süre varken ayrıldım. Şunu fark ettim: Hiç de vehimlendiğim gibi olmadı, kurumda işler hiçte kötüye gitmedi; hatta daha da iyileşti, kurum ileri bile gitti…”

Bende Beyefendiye “Bu düşüncedeki bir insanın görevinde faydalı olacağını ama belli periyotlarda tazelenmenin (değişikliğin) çok faydalı olduğunu” söyledim…

İbretlik: Kimse kendini vazgeçilmez görmemelidir… Mezarlıklar kendini vazgeçilmez gören insanlarla doludur… Gelişmiş ülkelerde üst yönetim görevinin 2 dönemle sınırlanması (Ör. ABD) bu hastalığın ortaya çıkmasını önlemektedir. Şark toplumlarında ise kamu, siyasi hareketler, sivil toplum kuruluşları vs yetersiz ve kendisini vazgeçilmez görenlerce uzun yıllar idare edilmektedir. Bu doğru bir yöntem olsa idi bu tür toplumlar/devletler kalkınma ve gelişme liginde üst sıralarda yer alırlardı…

Vuruşlar

Ortaokula gittiğimiz yıllardı…

O yıl aldığımız dersler arasında müzik dersi de vardı... Öğretmenimiz derste müzikte vuruşları işledi: “Vuruşu, müziği eşit zaman aralıklarına bölen düzenli ve tekrar eden birimlerdir” şeklinde tanımladı ve “bir şarkıya el ya da ayak vurarak eşlik ettiğimizde aslında o şarkının vuruşlarını veririz” açıklamasında bulundu…

Günler geçti ve öğretmenimiz sınav yaptı. Yazılıda sorularda birisi “vuruşlar hakkında bildiklerinizi yazınız” şeklindeydi…

Ertesi hafta derse giren öğretmenimiz sinirden kıpkırmızı olmuş halde “Kim bu Hüsnü” diye bağırmaya başladı…

Meğerse Hüsnü “vuruşlar hakkında bildiklerinizi yazınız” sorusuna cevap olarak kafayla, elle, tekmeyle vuruş şeklinde bir cevap yazmış…

İbretlik: Bilgi eksikliğiniz varsa, bildikleriniz de yanlış öğrenmenin ürünüyse doğru düşünce ve davranışlar sergileyemezsiniz.

Ayağım Takma…

Uzun bir otobüs yolculuğunda yanımda bir arkadaş oturuyordu. Öbür sırada ise bir başka beyefendi oturmaktaydı. Diğer sıradaki adam yolculuk başladıktan kısa bir süre sonra ayakkabısını çıkarttı… Yanımdaki arkadaş “bu vatandaşa bu davranışının yanlış olduğunu söyleyeceğim” dedi…

Beyefendiye dönerek “Bakar mısınız, toplu yerlerde ayakkabı çıkarılmaz, çünkü kokar…” dedi

Beyefendi döndü sakince “Haklısın ama benim ayağım kokmaz çünkü takma…” diye cevap verdi…

İbretlik: Her gördüğünü her duyduğunu şeyi gerçek sanma. Bir şey her zaman görüldüğü gibi değildir. Gözünle görsen dahi yanılmış olabilirsin. Bu nedenle bilimsel olanı yol gösterici olarak benimse…