Değerli dostlar haftalık olarak birçok konuyu sizlerle paylaşmaktayım. Her gün veya belli aralıklarla birçok yazar da yazılarını/düşüncelerini kamuoyuyla paylaşmaktadır. Bu yazıların bir kısmını okuyunca, bazı yorumcuları dinleyince insanı kasavet (Üzüntü, kaygı) basıyor…

Bazen okumayı sevmiyoruz diye insanları eleştirmekle birlikte bazen de iyi ki böyle yazılara, konuşmalara itibar edilmiyor diye de düşünüyorum…

Bazı insanları görünce, duyunca, okuyunca inana kasavet basıyor…

Rahmetli babam, Halil İbrahim Güvenç, kasavetli sohbetlere/havalara rast gelirse “Birazda ferahından anlatın” derdi…

Galiba babam haklı!

Kasaveti atalım derim…

Toplum olarak biraz rahatlayalım, gülelim derim…

Gülelim ama olaylardan/yaşanılanlardan birazda ibrette alalım derim… Halkımız ibretlik olay derken “ders alınacak nitelikte olan” olayları kast etmektedir…

İste(me)yerek vakıf/dâhil olduğum kendi başımdan geçen veya aile içinde yaşadığımız bazı olaylarla ilgili derlediğim hepsi gerçek olan anekdotları sizlerle paylaşacağım…

Muayene eder misin?

Üniversitede Prof. Dr. unvanında akademisyen olarak çalışıyorum. Zaman zaman taşıdığımız bu unvanın “Dr” kısmı, mesleki hekim/doktor olanların unvanı (kısaltması Dr) ile karıştırılıyor…

Bilimsel bir derece olarak doktor (Dr) unvanı; üniversitelerde bir bilim dalında özel sınavlardan başarı gösterip en yükseköğrenim aşamasına sahip kimselere verilen sandır…

Güzel insanlarımızın bazıları bu iki “Dr” unvanını karıştırmaktadır… Başımdan geçen hoş bir hadise şöyledir:

-Hayırlı işler kardeşim, bir kilo tarhana verir misin?

-Hemen vereyim…

-Nasıl besleyici mi?

-Abi okumuş birine benziyorsun siz daha iyi bilirsiniz! Sahi sorması ayıp olmazsa ne iş yapıyorsunuz?

-Üniversitede Profesör Doktorum…

-İyi abi artık yanına geliriz…

-Bekleriz ama hayırdır?

-“Profesör Doktorum” dediniz ya…

Birkaç hafta sonra telefonum çalar

-Abi, firikci Memet! Hatırladın mı? “Profesör Doktorum” demiştin… Ayağımı kırdım diye şüpheleniyorum, bir bakar mısın?

-“Profesör Doktorum…” doğru ama bitkiler üzerine… Bilmem nasıl olur!

-Olsun be abi, bizim de ayağımıza bir bakı ver!

İbretlik: Cehalet, yöntem bilmeme, aç gözlülük insanı komik duruma düşürür…


 

Görev alanımız değil…

Oğlum M. Fahrettin Güvenç ilkokula başladığı yıllardı… İkinci sınıfa gidiyordu…

Bir gün eve geldiğimde “Kızılay kolu başkanı seçildim” dedi…

“Hayırlı olsun, arkadaşlarına yardım edersin” dedim…

O da “İnşallah, yaralanan arkadaşlarıma yardım ederim” diye söyledi…

İşin doğrusu “yaralanan arkadaşlarıma” ifadesi o an dikkatimi çekmemişti ama çok geçmeden daha iyi anladım…

Aradan bir süre geçti. Akşamları bugün ne yaptınız diye soruyordum…

Bir akşam yine sordum: “Okulunuz nasıl geçti?”

-Baba “Okulda çok kötü şeyler oldu” dedi…

-Hayırdır!

-İki arkadaş kavga etti…

-Ayırsaydınız!

-Ama ben ‘Kızılay Kolu Başkanı’yım, görev alanımızda değil bu konu…’

-Tam anlamadım…

-Şöyle ki biz Kızılay kolundayız, kavgayı Trafik Kolu ayıracak… Yaralanma olursa biz müdahale edeceğiz…

İbretlik: Duruma göre faydalı olanı ayırt edemezsek bazen kurallar sizin engeliniz olabilir.


 

Bir şey olur mu?

Bir akşam evde bir öğretmen ile oturup sohbet ediyorduk…

Telefonu çaldı…

-İzninizle bir veli arıyor bakabilir miyim?

-“Elbette, önemli bir şey olabilir” dedim.

Karşıdaki bir öğrencinin velisiydi…

-Veli: “Sayın hocam iyi akşamlar! Bugünkü ödevle ilgili olarak kızım merak etmişte, bunun için arıyorum…”

-Evet! Sorun nedir?

-Veli: “Siz bir metni/parçayı evde 5 kez yüksek sesle okuyun diye ödev vermişsiniz…”

-Evet, okumaları düzelsin diye böyle bir ödev verdim…

-Veli: “Sayın hocam kızım 6 kez okumuş. Acaba bir şey olur mu diye merak ediyor, aramamı söyledi…”

İbretlik: Kılavuzu karga olanın yeri çöplüktür; akıl başa sermayedir…