Sevgili okurlarım bazı inanlar (!) ne kimseyi görüyorlar, ne kimseyi duyuyor… Böyleleri kendilerine has bir dünya kurmuş durumda ve sanki yerkürede kendilerinden başka bir kimse yok gibi…

Şair en güzel özetlemiş: “İnsanlar, hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağır” (İ. Özel)… Böyleleri diğer insanların sevinçlerine, üzüntülerine kapıları sıkıca kapatmışlar… Bunlar sevilen bir şarkımızın güftesini kendilerine kılavuz edinmişler: “Bir başka sevgiye yer yok benim dünyamda / Bir dünya yarattım yalnız ikimiz için/ Orda tüm sevgiler yalnız ikimiz için…”

Özel bir dünya kurmak ve arzulanmak…

Bu durum gerçek hayatta diğer insanları, toplumun diğer kesimlerini olumlu/olumsuz yönleri ile anlamada önemli engel teşkil etmektedir…

Şöyle ki yönetenler yönetilenleri, üstler astları, yukardakiler aşağıdakileri, öğretmenler-öğrencileri, öğrenciler-öğretmenleri vs. vs. her biri diğerinin kendini veya sorunlarını anlamadığından şikâyetçi olmaktadır…

Elbette bunların çok farklı örneklerini çevremizde görmek mümkün… Gerçek olan aşağıdaki diyaloglardan bir kaçını sizlerle paylaşacağım:

Faydasız uğraşı!

Bir işadamı ile bir yazar karşılaşır ve sohbete başlarlar… Aralarında geçen konuşmanın bir kısmı şu şekildedir:

İşadamı: “Bu tesisleri kurmak kolay mı? Bizim işçiler çalışmayı sevmiyorlar… Sizin böyle dertleriniz yok ama sizin bir yazar olarak kitaplarınızdan dolayı çok para kazandığınızı düşünüyorum…”

Yazar: “Tahmininiz doğru değil! Yazdığım kitaplar karşılığı basılan kitapların %10 bana veriliyor. Bende Bunları ücretsiz olarak kütüphanelere ve başta gençler olmak üzere okuma heveslilerine dağıtıyorum. Yani anlayacağınız maddi olarak zengin değilim ama maneviyat olarak kendimi zengin görüyorum…”

İşadamı: “Yani size bir maddi faydası yok desene… O zaman bu boş işler ile hiç uğraşma…”

Yazar: “Belki benim yaptığım size göre faydasız olabilir ama siz işçilerinizle bir konuşmayı; bir sayfa yazı yazmayı deneseniz nasıl olur…”

Son durağa kadar…

Bir zengin ile bir derviş karşılaşır… Onlarında aralarında şu konuşma geçer:

Derviş: “Çok çalışıyorsunuz ruhen huzurlu musunuz? Nasıl dinlendirebiliyor musunuz? Hayata dair bir şeyler okuyabiliyor musunuz?”

Zengin: “Hiç vaktim yok. Gece 23.00’e kadar çalışıyorum. Çekler, senetler, yeni yatırım imkânları… Bu koşuşturma beni strese soktu. Genç yaşta tansiyon ve şeker hastası oldum. Çok param var ama uzun yıllardan beri hastayım… Lezzetli birçok şeyi bile yiyemiyorum… çok da huzurlu sayılmam…”

Zengin: “Ya sen hayattan ne anlıyorsun?

Derviş: Ben kendimi dünyada yolcu olarak görüyorum… İhtiyacımdan fazlasını taşımamaya çalışıyorum… Taşıdığı her şey insana yük olur…

Zengin: “Şimdi benim mal varlığım bana yük mü?”

Derviş: “Şöyle ki, temel ihtiyaçların dışındakiler hiç işine yaramaz. Ortalama ömür istatistiklere göre erkelerde 75… Yolculuk çok sürmeden bitecek… Bir ömür boyu taşıdıklarınızı son duraktan sonra yanınıza almanız mümkün değil… Bil ki! Maddi olarak biriktirdikleriniz birçoğu sizin değil varisleriniz için…”

Bu tür örnekleri çoğalmak mümkün…

Empati yoksunu bencil insanlar…

Bu insanlar neden böyle?

Elbette çok fazla sebep veya açıklama yapılabilir. Bu tür insanlarda olumsuz özellikler arasında empati eksikliği, bencillik, güç zehirlenmesi ve hayatın sonlu olduğunu anlamama sayılabilir…

Böylece kendi dünyaları dışındakileri görmezler; kendi dünyaları dışındakileri hissetmezler; kendi dünyaları dışındakileri önemsemezler… Bir başka sevgiye, düşünceye, renge yer yok onların dünyasında…

Ancak unutmamalıyız ki kurulan suni dünyalar kumdan kaleler gibidir… Sonsuzluğun karşısında gelen ilk dalgalar ile yok olacaklardır…

Son söz: Sadece kendi sesini duyanlar insanlıktan çıkabilir…