Günün son saatleri idi. Mesai bitmiş, hava kararmak üzereydi. Kemal girdi içeri. Selam verdi. Selamını aldık. Hoşbeş ettik. Kemal’de bir gariplik vardı bugün. Eski neşesi yoktu. Hatta aşırı derecede durgun, içine çekilmişti sanki. O iri yarı yakışıklı Kemal’in rengi solmuş, beti benzi atmıştı. Sorduk, hayırdır Kemal, bir derdin bir sıkıntın mı var? Sormamızı bekliyormuş belki, anlattı. Anlattıkça açıldı. Açıldıkça anlattı.

16 Yıllık evlilikleri ilk mahkemede, tek celsede bitmişti. Eşinden ayrılmıştı Kemal. Ne olmuştu, nasıl olmuştu da böyle olmuştu, bu Kemal’in özeliydi ya, son zamanlarda kadına şiddet haberleri, dolayısı ile devletin kadını korumak üzerine uygulamaya koyduğu bir takım uygulamalar, Kemal ve yaşadıkları nezdinde, aklımızda var olan soru/n/ların yeniden canlanmasına neden oldu.

Bilindiği üzere, kadına en ufak şiddet olmasa dahi, tespit, doktor raporu, hatta şahide dahi gerek duyulmadan, kadının tek taraflı ifadesi doğrultusunda erkeğe evden uzaklaştırma cezası verilebiliyor.

Evet, şiddet meydana gelmeden önlemini almak, kadını korumak anlamında akılcı bir çözüm. Peki erkek ve toplumun temel yapı taşı aileyi korumak anlamında nasıl neticeler veriyor? Kemal ve benzeri insanlar, kendi evlerine giremediklerinde , evden uzaklaştırma cezası aldıklarında nerede nasıl yatıyor, nasıl yaşıyorlar? Bir insanın dişiyle tırnağı ile yaptığı, sahip olduğu eve girememesi, çocuklarını görememesi nasıl bir duygu?

Kemal diyor ki; bana evden uzaklaştırma cezası verilmeseydi, iki gün sonra elime bir çiçek alır, eşimden özür dilerdim. Affetmez ise diğer gün yine çiçek alır giderdim. 24 saat yanında olur, kendimi daha iyi anlatırdım. Defalarca özür dilerdim belki, belki oda benden özür dilerdi, ortak bir noktada buluşurduk. Yuvamız yıkılmazdı. . Ben evime giremediğim için başkaları girdi. Akrabaları girdi. Aramızı daha da açtılar.

Kadınlara yönelik yapılan pozitif ayrımcılık, kadını korumak anlamında çıkan pek çok kanun, yönetmelik, genelde Avrupa kanunlarından kopyala yapıştır mantığı ile kendi hukuk sistemimize entegre edilmiş. Oysa her ülkenin kendine has kültür yapısı mevcut. Sorunlara da özgün çözümler bulmak gerek.

Ne yazık ki ülkemizde boşanma oranları hızla artmakta. Ne yazık ki kadını koruma anlamında atılan bunca adıma rağmen, kadına şiddet haberlerinde hiçbir azalma görülmüyor. Öyleyse uygulamaları belki yeniden sorgulamak, yeniden düzenlemek gerekiyor.

Cinsiyet ayrımı ile bir tarafın hakkını savunup, diğer tarafa haksızlık noktasına varılıyorsa, üstelik bu uygulamalar farkına varmadan şiddeti körüklüyor, eşler arasındaki bağı koparıyorsa , yıkılan yuvalar, annesine babasına hasret büyüyen çocuklar hızla artıyorsa, o ünlü şapkayı bir kez daha önümüze koyup düşünmeli.

Özellikle erkeklere uygulanan evden uzaklaştırma cezasını yeniden gözden geçirip, sağlam temellere dayandırmalı.