Ya da sık sık değindiğim gibi, biri öldürülecekse, kurşuna dizilecekse, ilk kurşunu hiç günahı olmayan sıksın! Kaldıysa ve sıkıyorsa tabi.

İnsanoğlunun hayatı ‘keşke’ ile ‘iyi ki’ arasına sıkıştırılmış gibi. Her gün, 7/24 yaşadığımız, şahit olduğumuz pişmanlıklar zincirinin halkasından geçmiyor değiliz.

Keşke, pişmanlık demek. Yaptığımızdan, söylediğimizden, algılarımızdan duyduğumuz pişmanlıklar. Oysa pişmanlık, geçmişte yapılan yanlışları, söylemleri silme veya düzeltip doğru hale getirmeye yetmiyor. Ne yazık ki öyle! Öyle ama gelecekte yaşanabilecek tehlikeleri, pişmanlıkları, keşke’ler için önlem almaya yarar mı, tabi ki yarar.

Günlük yaşamda keşke’leri sık kullanır, iyi ki’leri kullanmadığımız zaman dilimi yok gibi. İnsanız, beşeriz şaşarız, kendi söylediklerimizden, yazdıklarımızdan pişmanlık duyarız, ‘keşke…’ deriz.

*

Meseleyi getireceğim nokta şurasıydı aslında…

Gazeteci milleti başta olmak üzere, eleştirmeyi severiz. Aslında görevi eleştirmek. Sormak, soruşturmak, yaptığı haberin ve yazdığı yorumların peşinden koşmak… Varlık nedeni bu. Kamuoyu ona öyle bir misyon yüklemiş.

Kişisel hırslara kapılmadan, çıkara dayanmayan, sırf kamuoyunu doğru bilgilendirmek, yanlış giden ne varsa ‘dur!’ demek, uyarmak, temennilerde bulunmak, gazetecinin görevi.

Bu şehirden kendini etkili ve yetkili görenler, sorumlu addedenler de bu kriterleri bilirler, onay verirler.

Verirler de, doğruların yazılmasından çok da hoşnut olmazlar aslında. Ha, kendileri söylerse, pot kırarsa, mesele yok. Söylediyse başkan (zaten bu şehirde başkandan geçilmiyor maşallah ve inşallah!) söylemiştir, söylediyse falan feşmekan siyasetçi söylemiştir, söylediyse en üst düzey bürokrat söylemiştir, eh, ağanın sözü üstüne söz de olmayacağına göre, gazetecinin bunları eleştirmesine ne onay verirler, ne izin, ne de müsamaha gösterirler.

Kendileri söylerse mübah, gazeteci yazarsa günah!

Şu da unutulmasın; kendini ulaşılmaz ve vazgeçilmez sayanlar, yerine koyanların da alternatifleri vardır ve mezarlık vazgeçilmezlerle doludur. Üstelik de ‘sizden büyük Allah var!’

*

Yapıyormuş gibi algı yaratanlar, proje üretiyormuş gibi hava basanlar, hizmet veriyormuş gibi göstermelik icraatlar sergileyenler, başarılı yerel yöneticiymiş gibi açıklamalarda bulunanlar, bilsinler ki, eleştirinin hedefindeki kimselerdir.

Adı, etiketi, soyadı, ünvanı, misyonu ve kariyeri ne olursa olsun!

Adının başında ‘başkan’ etiketi varsa bile…

*

Gazeteci eleştirir de, gazeteci eleştirilmez diye bir kanun, tüzük, kanun hükmünde kararname ya da gelenek yok!

Eleştirenler, eleştiriye tahammül gösterecek, haksız ise sineye çekecek, haksız değilse cevap hakkını kullanacak, şayet eleştiride ileri gidildiyse, belden aşağı vurulduysa, özel hayat konu edildiyse, adliye Üngüt’te…

Ammaa… 

Bizlere sırtını dönen, burun kıvıran, ‘kim onlar ki?’ diyerek sözde itibarsızlaştırma gayreti güden, randevu vermeyen, bizlerle bir araya gelmekten korkan, (akıldaneleri kim, kimlerse artık!) söylenecek, yazılacak en küçük bir eleştiriden dahi huylanan, gıcık kapan, basın ile arasına mesafe koyup, gördüğünde dahi neredeyse kaldırım değiştirecek hale gelen sözde başkanlar, camdan evlerde, cam balkonlu saraylarda, kırılmaz zannettikleri camdan köşklerde oturduklarında, bize taş atmaya kalkışmasınlar!

Bu devirde, bu şehirde kırılmadık, kırılmayacak camdan ev, balkon ve köşk yok!

Bizde cücük lastiği var!

Bu bir tehdit mi, nasıl anlarsanız öyle!

*

Özetle, cesareti olmayanın bahanesi çok olurmuş!

Ve de unutmayın ve aklınızdan çıkartmayın, ki üstelik çok bilinen, söylenen atasözüdür; korkak bezirgan sürüye kurt getirir!

*

Yeni yılınız kutlu olsun! Klasik temennidir, sağlık, huzur ve mutluluk kadar bol kazançlar diliyorum okurlarıma, cümlenize…