Bir yola çıkarken, yol da uzun ise şayet, sıkıntı çekmemek adına aracımızı önce sanayiye götürüyor, bir eksiği, gediği olup olmadığını, varsa temini yoluna gidiyoruz. Neden? Çünkü yol uzun, yol meşakkatli, hele hele araç da biraz eski model ise bakımının mükemmel olması sağlığımız, can güvenliğimiz açısından önem arz ederken, aracı da düşünmeliyiz. Zira mal canın yongası…

Güneşli havada yağmur yağmaz. Yağarsa, o da filmlerde olur ancak ki, tepeden hortumlarla su boca ederler üzerinize, saf vatandaş da yağmur yağıyor zanneder. Yağmurun yağması için havanın kararması, bulutların gökyüzünü istila etmesi gerekiyor. Yani sebep ve sonuç ilişkisi.

Atalarımız, ‘Neyleyim dünyanın bolluğunu, ayakkabım dar olduktan sonra!..’ demiş.  Dar ayakkabı giyeni rahatsız eder, yolda yürümesine mani olur, rahatsızlık verir, gideceğiniz yere vaktinde gitme şansınız yok demektir. O bakımdan, siz de sağlam ayaksanız, ayakkabınız mükemmel olacak, ayağınızı sıkmayacak! Ayaklarınızda rahatsızlık olursa, sebebi ayakkabıdır.

Aç iseniz, sabahtan akşama kadar midenize bir şey girmediyse, karanınızı doyurmanız gerek. Yoksa mide rahatsızlığı yaşarsınız, maazallah sonu iyi olmaz. Yani açlığınız, karnınızın doyurmasının sinir uçları, sinyalleridir. Eh, aç açına çiftetelli de oynanmıyor hani…

Güneşli havada şemsiye kullanıyorsanız, bu havaların çok sıcak olduğunun, başınıza güneş geçmesi halinde yataklara düşeceğinizin işareti demektir. Güneşli havada şemsiye, bir şeye işarettir. Bu da sebep ve sonuç ilişkisinin bir başka adı.

*

Sofrada bir yemeği, sonrasında bir meyveyi yerken, önce aroması, kokusu dilinize temas ediyor, yani önce kokuyu alıyorsunuz! Zaten koku almıyorsanız, sizde bir sorun var demektir!

Tamam, tamam… Lafı uzatmanın manası yok, nereye getireceğimi de anladınız aslında.

Erken seçim…

Baskın seçimin vakti geçti. Bu saatten sonra, hıh!

Şimdi dikkat edin, başta iktidar partisi olmak üzere, siyasi partiler harıl harıl ora senin, bura benim gitmedik, dolaşmadık yer, mekan bırakmıyorlar. Partilerin il veya ilçe başkalarına, teşkilatlarına, milletvekillerine baktığınızda, her birini bir yerlerde görürsünüz, görüyorsunuz zaten.

Telefon ettiğinizde bile, size; ‘Falancayı, falanca yeri ziyaretteyiz, sonra görüşelim mi?’ derler, onların aramadığı gibi, siz arasanız bile cevap alamayacaksınız. Sayın Erdoğan’ın ‘telefonlarınız 7/24 açık kalacak!’ talimatına rağmen, açıkta sadece bir yerleri olmuştur.

Çünkü yoğunlar.

Ne diyordu sayın Recep Tayyip Erdoğan, ‘Oturmayın, sahada olun. Gitmedik yer, çalmadık kapı, sıkmadık el bırakmayın!’

Emir demiri keser! Şimdiye kadar oturmuşlardı, küflenmişlerdi. Hani bizde ‘hamlamış’ derler ya, ona dönmüşlerdi partililer. Oturup göbek büyüttüler ancak…

Şimdi hepsi ayakta, hepsi sanki siyasi savaş başlamış gibi teyakkuzdalar. Kilo veriyorlar harıl harıl. Ne de olsa siyasi seferberlik ilan edildi, boru mu!

*

Billboardlara dikkat ediyorum, sayın Erdoğan’ın partililerine, seçmene, açıkçası vatandaşa verdiği mesaj, diğer adıyla davet var, ne diyordu sayın Erdoğan; ‘İnandığın yolda yürü!’ Ne demek bu, ‘Oturma, koş, sahada ol, vatandaşın arasına gir, derdini dinle, bir ihtiyacı, talebi var mı, sor!’

AK Partili dostlara bakıyorum, Allah yürü ya kulum dedi ya, makamlarında ara ki bulasın! Ne sivil toplum kuruluş kanaat önderi bırakıyorlar, ne muhtarlar, ne eski başkanlar, ne eski milletvekilleri, ne esnaf, ne bürokrat, ne akademisyen, ne sanayici.

Bazen aynı kuruma, aynı şahsa, aynı siyasetçiye, aynı sivil toplum kurumuna, aynı bürokrata, aynı muhtara, aynı başkana birkaç kere gittikleri de oluyor. Bıktırma noktasına gelse de…

Konuşulan, söylenen bir şey de yok aslında, ‘ne var, ne yok, işin iyi mi, sağlığın nasıl?’

‘Eh, nasıl olsun, gördüğünüz gibi işte, bu günümüze şükür…’ deyip durumu idare edenler de çıkıyor, bazen sesini yükseltenler de…  ‘Öldüm, bittim, mahvoldum!’ dese, başına iş açacak, adamına göre, gelenin siyasi kimliğine göre vaziyeti idare ediyor, Serdar Ortaç’ın ‘her yerde dansöz var!’ şarkısı aklına geliyor olmalı ki, kıvırdıkça kıvırıyor, anı kurtarıyor, kurnaz biri ise üç maymunu oynuyor, çay-kahve muhabbeti, derken ‘hadi bana, bize eyvallah!’

Bir tek basın camiası yok gitmedikleri, gezmedikleri… Herhalde birilerinden talimat aldılar ki, basını ötelemeye, görmezden gelmeye devam ediyorlar.

Tabi bu billboardlar, ana haber bültenlerinde veya tartışma programlarındaki ifadeler, mesajlar, erken seçimin muhtemelen haziran ayında yapılacağının işareti, ayak sesleri, sinyalleri…

Dikkat edin, herkes artık bir erken seçimden söz etmeye başladı. Özellikle liderler…

Hükümetin memur@emekli zamları, esnafa desteği, yatırımların önünü açması, iktidar partisinin il ve ilçe kongrelerini bir an önce bitirme, tamamlama telaşı, sürekli dışarıda gezen, yerinde oturmayan siyasilerin halkın içinde dolaşması, seçim kurallarının belediyelere ve partilere ‘sandıklarınızı kontrol edin!’ uyarısı, aha size erken seçim havası…

*

Yazı biraz uzadı ama olsun, yine dikkat edin, yeni yeni partiler kuruluyor. CHP ile yolları ayıran Muharrem İnce Memleket Partisini kuruyor, ki 1 Mart’ta resmen açıklayacak, Şişli eski belediye başkanı, eski SHP veya CHP’li Mustafa Sarıgül o da bir başka hareketin içinde. Bunlara emir verildi, ‘parti kurun!’

Amaç CHP’yi kendi içinden çökertmek, kaleleri fethetmek!

Bunlar proje adamlar, partiler. Sorsan hepsi de iktidara gelecek. Sanki hepsi de süper lig oyuncusu. Ama bakıyorsun, maç saatinde yedek kulübesindeler.

Dedim ya, proje partiler, proje liderler(!)

Siz onu bunu bırakın da, kendinizi Haziran ayındaki bir erken seçime hazırlayın. Aracınızla bile sağa sola dönerken, sinyal veriyorsunuz, arkadan geleni veya önde gideni uyarıyor, yönlendiriyorsunuz.

Bir erken seçimin sinyalini, kokusunu almadıysanız, alamadıysanız, ayak seslerini duymuyorsanız, ben size daha ne deyim ki birader!