Seçimlerin normal vaktine göre 17 ay geriye alınması ile birlikte, 25 Haziran sabahında ülkemiz 5 yıllık partili cumhurbaşkanlığı modeline geçiş yapacak. O günün sabahından sonra artık hiç bir sanayicinin yatırım yapabilmek için “seçimler geçsin, bakarız” bahanesi kalmayacak ya da hiçbir bürokrat “seçim belirsizliği bir geçsin de” diyerek önündeki işleri sekteye uğratmayacak.

***

Peki seçimlerin normal vaktinden 17 ay öncesinde yapılmasının sebebi ne kadar ekonomiyle ilgili? Soruyu farklı bir şekilde soracak olursak, ekonomideki gidişata duyulan güven ve memnuniyete mi dayanarak bu karar alındı yoksa ekonomideki bozulmaların artacağı endişesi yükseldi de erken seçim kararıyla bu endişeler dizginlenmek mi istendi?

***

Elbette 2017 yılında gerçekleşen %7.4’lük büyüme, 160 milyar USD’lik ihracat, yüksek iç talep, 2018 yılında da yüksek büyüme beklentisi gibi oldukça pozitif hadiseler, erken seçim kararında etkili olmuştur. Bununla birlikte yükselen döviz, çift haneli enflasyon, çoğunluğu gençlerden oluşan yüksek işsizlik, aşırı yüksek dış borç, yerli paraya uygulanan yüksek faiz, kredi kuruluşlarının Türkiye ekonomisine dair olumsuz görüşleri ve hızla yükselen cari açık gibi ciddi problemler, daha da vahim bir hal almadan yeni bir sayfa açarak bu problemlerin önüne set çekmek arzusu da ağır basmış olabilir.

***

Ülke olarak üretken bir yapımız var ve bu sayede milli gelirimiz sürekli artış gösteriyor. Asıl problem üretimi arttırmak için gerekli olan yatırımları, ağırlıkla kredi ile finanse ediyor oluşumuz. Alınan yatırım kredileri TL’de yüksek faiz uygulanması sebebiyle yabancı para cinsinden olduğu için yüksek kur artışları, şirketlerin borçlarını arttırıyor ve elde edilen kar, kur farkına kurban oluyor. Neticesinde şirketlerin özkaynağı büyümüyor ve ilave finansman arayışı ortaya çıkıyor. Özel sektörün toplam dış borcu milli gelirin 3’te 1’ine denk gelmektedir ve bu borcun çoğunluğu yabancı para cinsinden.

***

Bir diğer önemli problem ise cari açık tarafında yaşanıyor. Her ne kadar ihracatımız artsa da ithalatın artış hızı ihracattan çok daha fazla. 2016 yılında cari açık/milli gelir oranı 3,8 iken bu oran 2017 yılında %5.6’ya fırladı. 2018 yılına ait verilere baktığımızda, cari açık rakamı yükselmeye devam etmektedir. Yüksek cari açık döviz kıtlığına sebep oluyor ve bu durum döviz kurlarını hiç arzu etmediğimiz şekilde yukarı tırmandırıyor.

***

Şu ana kadar borcunu ödemediği için temerrüde düşen şirket haberlerine pek rastlamıyoruz ama büyük şirketlerin borç yapılandırma talepleri bize bazı sinyaller vermektedir. Eğer kurlar şu an olduğu gibi artış trendini devam ettirirse, ilerleyen dönemlerde nakit sıkışıklığına düşecek firmaların sayısı artacaktır.

***

Veriler ışığında şunu söyleyebiliriz ki, siyasi karar alıcılar, ekonomik aktivitenin devam etmesi, piyasa ortamının normal seyrine dönmesi, yatırım ortamının rahatlaması, istikrarlı ekonomik politikaların uygulanması ve jeopolitik risklerin bertaraf edilmesi amacıyla erken seçimi masaya yatırmış olabilirler. Şu günlerde mecliste yeni konuşulmaya başlanan ekonomiyi canlandırma paketinin (borç yapılandırmaları, emeklilere bayram ikramiyesi verilmesi, ötv indirimi vs) devreye alınması bu ihtimali destekler niteliktedir. Herkese hayırlı kazançlar dilerim.