Kurtuluş savaşını kazanmışız, Mudanya Ateşkes antlaşması imzalanmış, Lozan Barış Müzakereleri başlamış. 1923’lü yılların başında böyle bir atmosferdeyiz. 1923 Şubat ayının ilk günlerinde Lozan heyeti yurda yüzü asık bir şekilde dönüyor. Lozan’da masanın karşı tarafındakiler kapitülasyonların yani Osmanlı Devleti tarafından yabancılara tanınan ticari ayrıcalıkların aynen devamını isterlerken, Türk heyeti kesinlikle kabul etmediği için görüşmeler yarım kalmış.

***

Anadolu savaştan yeni çıkmış, İzmir yanıyor, Anadolu’nun diğer şehirleri de bundan farklı bir halde değil. Gücü yeten tarım yapıyor, sanayi dediğin birkaç merdiven altı imalathaneden ibaret, ithalata mahkum bir haldeyiz. Dışarıya ihraç ettiğimiz bir ürün yok denecek kadar az. Yabancı tekeller ülkemizde hiçbir sanayinin oluşmasına imkan tanımamış. Yani özetle askeri zaferi elde etmişiz ama iktisadi zafer kısmı henüz eksik. Bir de üzerine yabancılara tanınan ayrıcalıklar konusunda üstümüze gelip duruyorlar.

***

Böyle bir ortamda, 17 Şubat - 4 Mart 1923 tarihleri arasında, ülkemizin iktisadi gelişimine yön vermek ve yabancı sermayeye nasıl bir ekonomi yaratacağımızı bildirmek için 1.İktisat Kongresi düzenleniyor. Bu kongre Gazi Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde, Kazım Karabekir Paşa başkanlığında, Anadolu’nun tüm vilayetlerinden gelen toplam 1135 delege ile yapılıyor ve birbirinden önemli kararlar alınıyor.

***

Yerli hammaddeye dayalı sanayi kolları kurmak, sanayi teşvik mekanizması ilan etmek, İş Bankası’nı kurmak, demiryolu nakliye ağını genişletmek, özel teşebbüsü desteklemek ve çok daha fazla radikal dönüşüme başlangıç veriliyor.

***

1.İktisat Kongresi, milli ekonominin oluşmasında önemli bir başlangıç adımıdır ve yabancı sermayeye karşı net bir duruş timsalidir. Günümüzde atılan her iktisadi adımın yabancı yatırımcıya hoş görünmesini, onların ülkemize paralarını getirmelerini ve dövize ev sahipliği yapmayı arzular hale geldik. Yabancı para Türk Lirası’na karşı değer kazandıkça, daha çok yabancı parayı talep eder hale geliyoruz. Bu durum bizi bir çıkmaza doğru sürüklüyor.

***

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, İzmir İktisat Kongresi’nin açılışında yaptığı konuşmanın bir bölümünde aşağıdaki sözleri sarfetmiştir:

“Efendiler, ekonomi sahasında düşünürken ve konuşurken zannedilmesin ki, biz yabancı sermayesine düşman bulunuyoruz. Hayır, bizim memleketimiz geniştir. Çok çalışma ve sermayeye ihtiyacımız vardır. Bundan dolayı kanunlarımıza bağlı olmak şartiyle yabancı sermayelerine gereken güvenceyi vermeye her zaman hazırız ve isteriz ki, yabancı sermayesi bizim çalışmamıza ve var olan ama yetersiz kalan servetimize katılsın. Bizim için ve onlar için faydalı sonuçlar versin; fakat eskisi gibi değil. Gerçekten geçmişte ve özellikle Tanzimat devrinden sonra, yabancı sermayesi memlekette üstün bir yere sahip oldu. Ve ilmi manasiyle denebilir ki, devlet ve hükümet yabancı sermayesinin jandarmalığından başka bir şey yapmamıştır. Artık her medenî devlet gibi, millet gibi, yeni Türkiye de buna uyamaz. Burasını esir ülkesi yaptıramaz.”

Türkiye olarak küresel ekonominin bir parçasıyız ve dış sermaye ile doğal olarak ilişki halindeyiz. Dış sermayenin ülkemize giriş yapabileceği vesileler ise, (i)doğrudan yabancı yatırımı (Hyundai’nin otomotiv fabrikası kurması vs.), (ii) ihracat, (iii) turizm, (iv) hisse ve tahvil piyasası, (v) bankacılık işlemleri yoluyladır.

***

Bu yöntemlerin en sağlıklısı, ekonomimize en yarayanı, yukarıda Gazi’nin sözlerinde de ifade edildiği haliyle en “servetimize katılanı” ilk dört sıradakilerdir. Son seçenek olan sıcak para, tahripkar, menfaatperest, yıkıcıdır.

***

Ne yazık ki ülkemize giren yabancı paranın yarısından çoğu, ülkemiz yüksek faizlerinden istifade etmek isteyen yabancıların oluşturduğu (v) numaralı gruptur. Bu grup, faizlerin düşmesini hiç arzulamayan, ülkemizden para kazanıp çok kısa süre içinde (bazen aynı gün içinde) parasını ülkesine geri götürenlerden oluşur.

***

Her olumsuzu dış güçlere bağlamaya karşıyım ama eğer biz içerde uzun soluklu yatırıma ev sahipliği yapabilecek iktisadi reformları hayata geçiremezsek, yabancı yatırımcı yerine tümden “dış güç” demeye başlarız. Herkese hayırlı kazançlar dilerim.