Özellikle son dönemlerde yükselen grafiği ile dikkat çeken ve ülkedeki birçok sanayiciyi zor durumda bırakan kur dalgalanmalarını dizginlemek, ülkeye sıcak para girişi sağlamak, bu anlamda da girilen ekonomik durgunluktan çıkmak için düğmeye basan Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) Para Politikası Kurulu, geçtiğimiz Perşembe günü toplandı. Tüm sanayici ve iş adamlarının merakla beklediği PPK toplantısındaki karar ise faiz artırımı ile sonuçlandı. Buna göre Merkez Bankası, faizleri 6,25 puan arttırarak yüzde 24'e yükseltti.

Tüm bu gelişmeler sonrası ise Ekonomist Hikmet Gümüşer, faiz artırım kararını Manşet Gazetesi muhabiri Emre Akkış’a değerlendirdi. Merkez Bankası’nın en önemli hedefinin enflasyonu dizginlemek istemesi olduğunu ifade eden Gümüşer, ekonomiyle ilgili son günlerde atılan adımları doğru bulduğunu kaydetti. İthalat boyunduruğundan çıkacak çözümlere ihtiyaçlarının olduğunu söyleyen Gümüşer, “Türk Lirasını güçlendirelim. Yerli hammadde kullanalım ve ithalatı kısalım” diye konuştu. Şu anda yapılacak olan en önemli şeyin kur problemini çözmek olduğunu belirten Gümüşer, sözlerinde sıklıkla tasarruf olgusuna değindi. “Enflasyonla mücadele sadece devletin tek başına para ve maliye politikasıyla yapabileceği bir şey değildir. Bu aynı zamanda bireylerin ve şirketlerinde ellerini taşın altına koyması ile mümkün olabilecek bir şeydir” diyen Gümüşer, tasarrufların arttırılması gerektiğinin altını çizdi. Para ve maliye politikasındaki sıkı duruşun bireyler ve şirketler tarafından uygulandığı takdirde hem kuru hem de enflasyonu dize getirebileceklerini anlatan Gümüşer, çok iyi bir orta vadeli programa ihtiyaçlarının olduğunu vurguladı.

İşte Ekonomist Hikmet Gümüşer’in Merkez Bankası’nın faiz artırım kararına ilişkin çok önemli değerlendirmeleri;

FAİZLERE MÜDAHALEDEKİ AMAÇ PARANIN DEĞERİNİN VE GÜCÜNÜN KORUNMASIDIR”
Öncelikle faiz neden arttırılır? Önce bunu konuşalım. Aslına bakarsanız faiz artırımı hiçbirimizin istediği bir durum değildir. Ama faiz arttırmanın bir gerekçesi vardır ve bir ülkede faizin düğmesine sadece Merkez Bankası basar. Gelişmiş ülkelerin özelliği budur. Merkez Bankası’nın Para Politikası siyaset üstü bir şeydir ve bunun tamamıyla bağımsız olması gerekir. Merkez Bankası’nın faizlere müdahalesindeki en önemli ana etkeni ülkedeki para değerinin ve gücünün korunmasıdır. Aslına bakarsanız faiz paranın kirasıdır. Türkiye’de enflasyon özellikle 2008’li, 2010’lu yıllarda para girişinin çok yoğun olduğu Amerika Merkez Bankası’nın bilanço genişlemesi yaptığı dönemlerde bizler gibi gelişmekte olan ülkelere geldi ve o dönemlerde yüksek cari açığımız olmasına rağmen bunu çok rahat fonlayabiliyorduk. Çünkü elimize ciddi anlamda sıcak para geçiyordu. Aynı zamanda bir miktar yatırımda çekiyorduk. O dönemki enflasyonumuz yaklaşık yüzde 8,8,30 dolaylarındaydı. Şu anda geldiğimiz enflasyon seviyesi yüzde 17.8 civarlarında.

EN ÖNEMLİ HEDEF ENFLASYONU DİZGİNLEMEK”
Şu anda Merkez Bankası’nın en önemli hedefi enflasyonu dizginlemek istemesidir. Bu da şununla alakalıdır; aslında işin içinde tasarruflar vardır. Şimdi Türkiye’de enflasyonun yüzde 17 olduğunu biliyoruz. Bugün bir vatandaş elindeki bir arazisini sattı ve eline bir milyon TL para geçti. Onunla da ilgili herhangi bir yatırım yapma düşüncesi yok. Bu parayı alıp yatırım araçlarında değerlendirmek istiyor. Değerlendirdiğinde eline geçecek olan faiz, faiz arttırılmadan önce yüzde 20 civarlarındaydı. Yüzde 17,5’ni enflasyon yiyordu. Yüzde 20 faizden de stopaj adı altında çeşitli vergiler kesiliyordu. Vatandaşın burada herhangi bir kazancı yoktu.

YÜKSEK FAİZ YÜKSEK ENFLASYONDAN DOLAYI GELİYOR”
Tabii burada yüzde 24 gibi bir faizden bahsediyoruz ki bu sadece Merkez Bankası’nın bankalara vereceği borç. Bu borcu bu kadar yüksek maliyetle Merkez Bankası’ndan alan bankalarda sanayiciye çok daha yüksek oranlardan kullandıracak. Şu anda faizler yüzde 40 civarlarında ve zaten yüksek. Biz bu durumun şu anda neye etki etmesini bekliyoruz? Bankaların yatırımcılara uygulayacağı mevduat faizlerini arttırmasını bekliyoruz. Türkiye’de enflasyon ile kur arasında da çok ciddi bir ilişki var. Yüksek faiz yüksek enflasyondan dolayı geliyor. Peki, yüksek enflasyon neyden geliyor? Oda yüksek kurdan dolayı geliyor. Bizim kur seviyemizin yükselmiş olmasını tartışmamız gerekiyor. Bunu nasıl sona erdireceğiz? Türkiye genelinde yüzde 60 oranında ithalata bağlı bir üretim var. Kahramanmaraş’ta bu oran yüzde 70’e yakın seviyelerde. Biz yüz birim mal üretmek için 70 birim malı ithal etmemiz lazım. Şu anda ithalatı maliyeti çok pahalanmış durumda. Buda mal satanların sattığı malları veya ticaretini yaptığı malların maliyetini arttırdı. Onlarda mecburen kar marjlarını koruyup, işlerini devam ettirebilmek için satış fiyatlarını arttırıyorlar. Satış fiyatı artınca da ortaya enflasyon çıkıyor. Burada yapılacak olan en önemli şey bizim kur problemini çözmektir.

TÜRK LİRASINI GÜÇLENDİRELİM”
Bu doğrultuda son zamanlarda atılan adımları doğru buluyorum. Dolar, TL bir rasyodur. Payda USD vardır veya Euro vardır. Payda da ise Türk Lirası vardır. Eğer ki USD güçlü, TL sabitse kur coşar. Fakat USD yükseliyorsa sen aynı zamanda TL’nin de değerini arttırırsan bu durumda kur o kadar yükselmez. Bizim madem dövizi düşürecek bir argümanımız yok o zaman Türk Lirasını güçlendirelim. Ne yapalım? Birincisi ülkemizde ithalatı kısalım. Bizim yabancı para ihtiyacımızı ortadan kaldıralım. Yerli hammadde kullanmaya çalışalım. Yerli enerji kullanalım. Dışarıdan mümkün olduğunca hammadde almamaya çalışalım. Kendi elektriğimizi üretmeye çalışalım. Yenilebilir enerji kaynaklarına yatırımı biraz daha ön plana çıkaralım. Ayrıca geçen gün Türk Parasının Değerini Koruma Kanunu’nda açıklanan yasalardan bir tanesi ortaya çıktı. Özellikle gayrimenkul alımlarında sözleşmelerin Türk Lirası cinsinden yapılması maddesi var. Bu aynı zamanda genel olarak bütün sözleşmelerle ilgili bir ifadede de var. Bu ifade özellikle sanayicileri tedirgin ediyor. Çünkü tekstil ve mutfak eşyaları sektöründe Kahramanmaraş’ta birçok sanayici iç piyasaya döviz cinsinden satış yapıyor. Şu an bunlarında TL’ye dönmesi gibi bir durum söz konusu. Bununla ilgili gerekli açıklamalar ortaya çıkacak ama bu ne kadar uygulanabilir bilmiyorum. Ancak şu anda maliye politikasında yoğun bir şekilde TL’nin kullanımının özendirilmesi gündemde. İthalat boyunduruğundan çıkacak çözümlere ihtiyacımız var.

TASARRUFLARI ARTTIRMAMIZ GEREKİYOR
Yerli üretim çok önemli. Yani bugün bir market rafına gittiğinizde karşınıza çıkan ürünlerin hepsi yerli değil. Birçoğu ithal. Fakat siz yerli olanı tercih ederseniz. Yerli marka üreticisi üretiminin düğmesini biraz daha hızlandırır. Kapasite kullanım oranını arttırır. O adamı daha fazla üretmeye yönlendirir ve böylelikle ithalat boyunduruğundan çıkmaya itmiş olunur. Aynı zamanda tasarruf ta çok önemlidir. Gerek işletmelerin gerekse de bireylerin şu anda fazla harcamalardan kaçınması, sattıkları ürünlerin maliyetlerini arttıracak operasyonel giderlerden veya elektrik, enerji gibi giderlerden biraz daha kısması, bunlarla ilgili tasarruf önlemleri geliştirmesi ve böylelikle sattığı ürünün maliyetini düşürmesi gerekir. Geçtiğimiz günlerde Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın da açıklaması bu yöne idi. Enflasyonla mücadele sadece devletin tek başına para ve maliye politikasıyla yapabileceği bir şey değildir. Bu aynı zamanda bireylerin ve şirketlerinde ellerini taşın altına koyması ile mümkün olabilecek bir şeydir. Eğer ki insanlar eski harcama alışkanlıklarını devam ettirirlerse biz bu işten kurtulamayız. Faiz yüzde 24’tür. Bundan 6 ay sonra yüzde 35 olduğunda hiç şaşırmayız. Neden şaşırmayız? Çünkü geçtiğimiz mart ayında faizler 12.75’ti. Şu an 24. Bakın aradan sadece 6 ay geçti. Böylesine ciddi bir artış hiçbirimizin istediği bir şey değil. Dolayısıyla bizim tasarrufları arttırmamız gerekiyor.

KOMŞU ÜLKELERLE BİR AN ÖNCE BARIŞA İHTİYACIMIZ VAR”
Geçtiğimiz Perşembe günü açıklanan faiz artırım kararını şu açıdan yararlı buluyorum; bizim cari açıktan dolayı sıcak finansmana ihtiyacımız var ve bu konuda da ülkemizin sıcak paraya ihtiyacı oluyor. Sıcak parayı Türkiye’ye yönlendirecek olan yatırımcıların gözü her zaman para politikasındadır. Eğer ki para politikasının siyasetten bağımsız olmadığını düşünürlerse paralarını buraya getirmiyorlar. Karardaki mesaj özellikle Merkez Bankası’nın bağımsızlığını vurgulaması açısından önemliydi. Şimdi para politikasıyla ilgili sıkı duruş söz verildiği gibi yapıldı. Geriye ikinci basamak maliye politikası kaldı. Maliye Politikası dediğimizde de aklımıza özellikle kamudaki tasarruflar gelir. Bu konuda yine Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından yılsonuna kadar 35 milyar TL’lik bir tasarruf paketi açıklandı. Bunun da kamudaki bütçe açığını düşürmesini bekliyoruz. Para ve maliye politikasındaki sıkı duruş eğer ki bireyler ve şirketler tarafından da uygulanırsa biz hem kuru dize getiririz hem de enflasyonu dize getiririz. Aynı zamanda bu sadece para ve maliye politikasıyla olabilecek bir şey değil. Bizim çok iyi bir orta vadeli programa ihtiyacımız var. Bunu heyecanla bekliyoruz. Aynı zamanda yerinde müdahalelere ihtiyacımız var. Aynı zamanda bizim komşu ülkelerle bir an önce barışa ihtiyacımız var. Bütün ülkeler komşularıyla kalkınmıştır. Türkiye’de komşularıyla kalkınacaktır. Bu yüzden yakın çevremizdeki dış ilişkilerin düzeltilmesi ve orada çeşitli pazarların açılması Türkiye’deki üreticilerin yüzünü güldürecektir. Bunların bir an önce yapılmasını bekliyoruz.

HABER: EMRE AKKIŞ

Editör: Mahmut Beyaz