Her şey aslında geçen yıl domatesle başladı.

***

Bu sene soğan ve patlıcana bir de biber eşlik etti. Öyle hızla yayıldı ki, arkasından diğer tüm tarım ürünleri ben de, ben de diye yer kapmaya başladılar.

Neydi bu köşe kapmaca?

Hemen söylemesek mi acaba derken gecikmenin bedelini yüklendik… Tarımda ANİ DURUŞ sinyalleri idi bunlar.

Çok telaşlandı karar vericiler, diğer adıyla siyasetçiler (siyaset yapanlarla bunu kullananları ayırt etmek gerekir burada). Olan belki de basit bir şeydi…. Yani sadece kış aylarında yaşanan, o yollar kapandı böyle oldu, tarlaları sel aldı, bir yar sevdim el aldı misali anlayacağınız.. Ama gel gör ki basit bir fiyat dengesizliği değildi olan. Olan açıkça tarıma ve çiftçiye yıllarca verilmeyen değerin yansıması idi. Burada “nasıl olsa tüm arazilerimiz ekiliyor, ürün miktarı biraz azalsa da onu ithalatla idare ederiz” mantığının bizi nereye taşıdığıdır.

Ekonomistler, planlamacılar, ziraat mühendisi ve ekonomisti ve daha niceleri tarım üzerinde bu kadar kafa yorarken ve bu zamanın geleceğini bağırarak söylemelerine rağmen, kulağı sağır olan bir tek grup vardı: siyasiler. Bizim adımıza karar vermeleri için Ankara’ya gönderdiğimiz, hükümeti ile, ana muhalefeti ve diğer partilileri ile tümü bu durumun sorumlusudur; hem yaptıkları hem de yapmadıkları ve yapamadıkları ile sorumludurlar.

Düşünebiliyor musunuz, Türkiye domates salçası ithal eder hale geldi. Düşünebiliyor musunuz, Türkiye kendi çiftçisinden 95 kuruşa aldığı buğdayı aynı ay 1 lira altmış kuruşa ithal etti. Yetmedi, samanı ve daha nice tarım ürününü yanına ekledi.

***

Verilecek çok örnek var ama inanıyorum ki, siyasilerin de bu topluma verecekleri bir kaç “sözleri” kalmıştır.

“Biz ne yaptık da tarımı öldürdük” bağlamında…..

Sağlıcakla!

Prof. Dr. Veysel ULUSOY