Gelişen ve değişen eğitim sistemine karşı öğrencilerin gelecekte daha donanmalı, daha bilgili, daha dinamik bireyler olarak yetişebilmesi adına harekete geçen Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) ile Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı (YÖK) hem lise hem de üniversiteye giriş sınavlarında önemli değişikliklere gitti. Önce öğrencileri henüz küçücük yaşında sınav stresiyle boğuşturan TEOG, sonrada üniversiteye giriş sınavı olan ve 2 aşamadan oluşan YGS-LYS kaldırıldı. Yaşanan bu gelişmelerin ardından ise ülke genelindeki milyonlarca öğrencinin merakla beklediği yeni sistemi önceki gün Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz açıkladı. Bakan Yılmaz’ın açıklamasıyla TEOG tarihe karıştı yerine Mahalli Yerleştirme Sistemi geldi. Ancak öğrencilerin akıllarında kalan sorular ve yaşadığı kafa karışıklığı henüz son bulmadı.

Tüm bu gelişmelerin ışığında ise Kilis 7 Aralık Üniversitesi eski Rektörü Prof. Dr. İsmail Güvenç, İl Milli Eğitim Müdürü Mehmet Emin Akkurt ile Eğitim Bir-Sen Kahramanmaraş İl Başkanı Abdülaziz Aydın, eğitimde yaşanan hareketliliği ve atılan tüm bu adımları Manşet Gazetesi muhabiri Emre Akkış’a değerlendirdi. Yönelttiğimiz soruları içtenlikle cevaplayan 3 eğitim uzmanı, yaptıkları değerlendirmelerle yeni sistemin artıları eksiklerini, doğrularını ve yanlışlarını analiz ederek, öneri ile tavsiyelerde bulundu.

İşte Kilis 7 Aralık Üniversitesi eski Rektörü Prof. Dr. İsmail Güvenç, İl Milli Eğitim Müdürü Mehmet Emin Akkurt ve Eğitim Bir-Sen Kahramanmaraş İl Başkanı Abdülaziz Aydın ile yaptığımız röportajın ayrıntıları…

İl Milli Eğitim Müdürü Mehmet Emin Akkurt

KONTENJAN DOLUYSA ENTEGRE EDİLEBİLECEK
Bakanlığımız bu konuda öncelikli olarak her il ve ilçeyi mümkün olduğu takdirde bir ya da birden fazla 2 alana bölmeye çalışıyor. Bunun içinde bir bölgenin oluşabilmesi için temel olarak bizim aradığımız en az 3 ihtimal, durumuna göre de 4 tane mutlaka okul olması gerekiyor. Bir Anadolu lisesinin olması 2 İmam Hatip Lisesinin olması lazım 3 Endüstri Meslek Lisesinin olması lazım ya da çok programlı bir lisenin olması gerekiyor. Yani bu 4 okulun bulunduğu yerler bir eğitim bölgesi oluyor. Bu eğitim bölgesinde mezun olan öğrenci eğer kontenjan durumunu karşılayabilecek durumundaysa orası bir bölge olacak ve o bölgenin içerisinde bu öğrenciler oraya yerleşecek. Eğer bu 3 okul da yoksa bu okulları en yakın kendilerinden daha büyük bir yer ile entegre ediyoruz. Örneğin Ekinözü’nde bu bahsettiğimiz 3 okul yoksa biz bu bölgeyi Elbistan ila entegre ediyoruz. Yani Elbistan’ın bir Anadolu Lisesi’nin bir Çok Programlı Lisesi’nin ya da Meslek Lisesi’nin kayıt alanlarına girmiş olacak. Kayıtlar böyle oluşacak.

KAYIT BÖLGELERİNDE 5 TERCİH
Diğer bir husus ta öğrenciler kendi kayıt bölgelerinden 5 tercih yapacak. Yine bunlar öğrencinin başarı puan ortalamasına göre bir sıralamaya tabi tutulacak. Bu başarı puan ortalamasına göre bu öğrenciler kendi tercih ettikleri kayıt alanlarına yerleştirilecekler. Programın en çok eleştiri alan tarafı da özellikli denilen alandı. Programında farklılık olan okullarda haziran ayında bakanlığımız yapacağı merkezi bir sınavla yerleştirme yapacak.

SINAV STRESİ YAŞANMAYACAK
Yeni sistem çocuklarımızın sınav stresi yaşamamasına sebep olacak. Yani daha stressiz daha kendilerini gitmek istedikleri alana doğru yönlendirip bir çalışma programı yapmalarını sağlayacak. 2’ncisi ilin içerisinde yoğun bir trafik oluşmasını engelleyecek. Çünkü biz öğrencileri bu puan sistemi ile yerleştirdiğimizde kuzeyden güneye, güneyden kuzeye tercih durumlarına göre köyden şehre, şehirden köye doğru taşıdığımız için kendi içinde bir trafik keşmekeşini de ortadan kaldıracak. Bir de çocuğun kendi yeteneklerini de düşünerekten tercih yapmasına imkân ve fırsat verecek. Çünkü bunun öncesinde aldığı puana göre bir yerlere gidiyordu. Ama bu defa kendi yeteneklerini de düşünerek, “Ben şu okula gitmek istiyorum” diyerek o okulu tercih edebilecek. Bu sisteme aslında biraz daha meslekci bir sistem olarak karşımıza çıkıyor.

PROGRAMIMIZI YENİLEMEK GİBİ BİR ZORUNLULUĞUMUZ VAR
Programlar bizim çok kutsal alanlarımız değil. Programlar ihtiyaç duyuldukça değiştirilebilir. Çünkü dünya, şartlar ve imkân, bilgi, kültür, medeniyet algısı değişiyor. Bunun için programımızı yenilemek gibi bir zorunluluğunuz var.

Kilis 7 Aralık Üniversitesi eski Rektörü Prof. Dr. İsmail Güvenç

GENÇ NÜFUSUMUZ
Türkiye’nin 2016’da yıllık nüfus artış hızı, binde 13,5 olarak gerçekleşti. Ülkemizde 2016 yılında 1,3 milyon bebek doğmuştur. Eğitim üzerine konuşulurken veya planlaması yapılırken nüfus artışımız, genç nüfusumuz dikkate alınmalıdır. Bu bebekler 4-5 yıl sonra okula başlamaktadır. Bu 1 milyonluk artan nüfusumuz (hamdolsun) mevcut imkanları kısa sürede yetersi hale getirmektedir.

ELEME VE YÖNLENDİRME YETERLİ DEĞİL
Ülkemizde farklı kademelerde öğretim gören 22-23 milyon öğrenci vardır. TÜİK verilerine göre 2015-2016 döneminde ilkokulda 5 milyon 360 bin 703, ortaokulda 5 milyon 211 bin 506 ve lisede ise 5 milyon 807 bin 643 öğrenci bulunmaktadır. Eğitimin bu kademelerinde net okullaşma oranı sırasıyla yüzde 94,87, yüzde 94,39 ve yüzde 79,79 kadardır. Bu verilere göre üniversite öncesi eğitimde eleme olmadan bir üst eğitim kademesine öğrencilerin devam ettiği söylenebilir.

LİSELERDE DURUM NEDİR?
Lisede eğitim-öğretim gören 5,5 milyon kadar öğrencinin görenlerin yaklaşık 3 milyonu genel, 2 milyonu mesleki ve teknik ve 634 bin kadarı ise imam hatiplerde bulunmakta. Bu rakamlara dikkate alınsa bile öğrencinin en az yüzde 50’inin sınav yapmadan mesleki eğitime yönlendirilmesinin mümkün olduğunu gösteriyor. Yönlendirilecek öğrenci sayısının daha yüksek olduğunu düşünüyorum.

YÜKSEKÖĞRETİME GEÇİŞ…
Ülkemizde 2016-2017’de okul sayısı da 62 bin 250’dir. Buralardan geçen öğrenciler üniversitelere gelmektedir. Türkiye’de 2017 yılında 109 kamu, 76 vakıf üniversitesi, 8 vakıf meslek yüksekokulu olmak üzere toplam 193 tane yükseköğretim kurumu bulunmaktadır. Ülkemizde her şehirde en az bir üniversite bulunmaktadır. Üniversitelerin yüzde 45,6’ı 4 büyük şehirde faaliyetlerini sürdürmektedir. Yükseköğretimde YÖK’ün 2015-2016 verilerine göre ülkemizde 6 milyon 689 bin 185 yükseköğretim öğrencisi mevcuttur. Bunun 2 milyon 285 bin 406’ı ön lisans, 3 milyon 900 bin 601 lisans, 417 bin 84 yüksek lisans ve 86 bin 094’ü doktora düzeyindedir. Buna göre Türkiye’deki yükseköğretim öğrencisinin yüzde 34,2’i ön lisans, yüzde 58,3’ü lisans, yüzde 7,5’i lisansüstü öğrencilerden oluşmaktadır. Lisans eğitiminde sadece belli branşlara (Tıp, Diş, Hukuk, eczacılık) yönelik Yükseköğretim öğrencilerinin yüzde 46,8’inin açık öğretim ve uzaktan eğitim öğrencisi olduğu da dikkate alınmalıdır. Sadece örgün eğitim gören bir milyon 619 bin 522 örgün eğitim öğrencisinin toplam yükseköğretimdeki payı ise yüzde 24,2’dir.

ÜNİVERSİTE MEZUNLARININ İSTİHDAM SORUNU
Yönlendirmenin yetersiz olduğunu üniversite mezunlarının istihdam sorununun artması ile daha iyi anladık. Türkiye’de üniversitelerden ortalama olarak yılda 1 milyon 200 bin öğrenci mezun olmaktadır. Türkiye’nin iş üretme kapasitesi ise 1 milyondan daha az, yıllık istihdam imkânı 700-800 bin kadardır. TBMM tarafından yayımlanan “Türkiye'de Üniversite Mezunu Nüfusun İşgücü Durumu” başlıklı raporda, 2000 yılında 143 bin olan üniversite mezunu işsiz sayısının 2015'te 774 bine çıktığı bilgisini hatırlatalım.

GEÇİŞLERDE SINAV…
Eğitim kademeleri arasında sınavın tamamen kaldırılmaması doğru bir yaklaşımdır. Fen ve Anadolu liseleri ile üniversitelerde bazı fakültelere öğrenci kabulünde talep eden öğrenci sayısının kontenjanlarından daha yüksek olduğu dikkate alındığında sınav bir ihtiyaçtır. Eğitim kurumlarının (Üniversite, Fen lisesi vs) öğrencisini kendisi direk seçen (kabul eden) bir sistem benimsenmediğine göre adalet ve eşitliği sağlamak için merkezi sınav uygulamalarına devam edilmesi yerinde bir karardır.

SINAV STRESİNİN AZALTILMASI YÖNÜNDE ÇALIŞMALARIN ÖNEMSENMESİ GEREKİR
Liselerde geçişte sınavın tek oturumda yapılması, sınav konularının alt sınıfların dâhil edilmesi vb. bu yıl sınava girecek öğrenciler için hazırlanma zorluğuna neden olabilir. İlgililerin bu tür eleştirileri mutlaka dikkate alması gerekir. Yükseköğretime geçişte de tüm üniversitelere ve fakültelere sınav yapılması tekrar gözden geçirilmelidir. Kontenjan/Talep oranı dikkate alınarak bazı yükseköğretim kurumlarına yönlendirme, lise mezuniyet notu vs ile öğrenci alınabilir. Yukarda da belirtim öğrencileri yönlendirmede eksikliğimiz var… Akademik başarısı düşük öğrencilerin mesleki eğitime yönlendirilmesi gerekir… Bu ne kadar erken yapılırsa o kadar iyi olacaktır.

Eğitim Bir-Sen İl Başkanı Abdülaziz Aydın

OLUMLU YÖNLERİ VAR, BİRAZ DAHA GELİŞTİRİLMELİ
Tüm öğrencileri merkezi olarak sınava sokan ve yerleştiren bir geçiş sistemi yerine bu yeni sistemde öğrencilerin sadece bir kısmının sınavla yerleştirilecek olması ve sınavın isteğe bağlı olması, sınav stresini azaltması yönüyle olumludur. İkinci olarak, puan üstünlüğüne göre tüm okulların sıralanması, okullar arasındaki eşitsizliği ve hiyerarşiyi artırmakta ve özellikle düşük puanlı okullara ve öğrencilere yönelik olumsuz tutumlara ve etiketlemelere neden olmaktaydı. Yeni sistemde, sınavla öğrenci alacak okullar hariç, okulların çoğunluğunun bir taban puanı olmayacağından, bu okullar arasındaki başarı sıralaması ortadan kalkacaktır. Okullar, öğrenci başarısına göre daha heterojen bir şekilde oluşacaktır. Bu ise, okullar arasındaki katı hiyerarşiyi ve başarı farkını azaltacaktır. Ayrıca, bazı okullar ve öğrenciler doğrudan başarısız olarak etkilenmekten kurtulacaktır. Bu gelişmelere rağmen, açıklanan yeni sistemde geliştirilmesi gereken bazı hususlar vardır. Merkezi sınavla öğrenci alacak okulların belirlenmesinde özellikle nüfus ve kentin büyüklüğü gibi nesnel kriterler mutlaka dikkate alınmalıdır. Fen liseleri ile sosyal bilimler liselerine ek olarak bazı Anadolu liseleri, meslek liseleri ve imam hatip liseleri de merkezi sınavla öğrenci almalıdır.

60 SORUNUN KAPSAM GEÇERLİLİĞİ DÜŞÜK OLUR
Merkezi sınav için öngörülen 60 sorunun kapsam geçerliliği düşük olacaktır. Bundan dolayı soru sayısı artırılmalıdır. Sınavın 6 ve 7. sınıfların konularını da kapsaması, halen 8. sınıfta bulunan öğrencileri okul dışı kaynaklara yönlendirme riski taşımaktadır. Dolayısıyla merkezi sınavın kapsamı 8. sınıf konularıyla sınırlandırılmalıdır.

DAHA ESNEK BİR YAKLAŞIM BENİMSENMELİ
Sınavsız yerleşecek öğrencileri yerleştirmede katı bir merkezi yerleştirme anlayışı yerine daha esnek bir yaklaşım benimsenmelidir. Ortaöğretime yerleşme ile ilgili iş ve işlemler merkezi olarak Bakanlık tarafından değil, il ve ilçe millî eğitim müdürlükleri tarafından yürütülmelidir. Böylece, öğrenci ve ailelerin tercih ettiği okul türüne göre ikametlerine en yakın okula yerleştirilmeleri için yerel imkânların maksimize edilmesi amaçlanmalıdır. Zira hangi muhitte hangi okul türüne ne kadar talep olduğu önceden bilinmediği için, yaz başında netleştirilecek talepler doğrultusunda ve demokratik eğitim anlayışı çerçevesinde, il ve ilçe millî eğitim müdürlükleri söz konusu taleplere uygun bir arz oluşturmalıdır. Aksi hâlde, mevcut arz ile talep arasında büyük bir makas söz konusu olabilir.

KAPASİTE SINIRLAMASI OLMALI
Sınavsız yerleştirme işlemi yapılacak okullara katı bir kontenjan/kapasite sınırlaması konulmamalıdır. Aksi hâlde, öğrencinin evinin en yakınındaki okula yerleşmeme ihtimali söz konusudur. Bundan dolayı, öğrencinin evinin en yakınındaki tercih ettiği okul türüne adrese dayalı olarak yerleşmesi esas olmalıdır.

 NİTELİKLİ YERİNE “SEÇİCİ OKUL” TANIMLAMASI YAPILMALI
Adrese dayalı yeni sistemin bir boyutu da il ve ilçelerdeki okul kapasitelerinin ne kadar yeterli olduğunu ortaya koyacak olmasıdır. Bugüne kadar yapılan yatırımların ne kadar isabetli ya da ne kadar çarpık olduğu ortaya çıkacak, öğrenci yoğunluğunun çok, okullaşmanın az olduğu yerlerde ikili eğitime geçme zorunluluğu veya okullaşmanın çok öğrenci yoğunluğunun az olduğu yerlerde de bazı okulların atıl kaldığı durumlar söz konusu olacaktır. İl ve ilçelerdeki okul yatırımlarının bundan sonra öğrenci yoğunluğuna göre planlanması, sistemin uzun vadede işleyişi açısından önemlidir. Merkezi sınavla öğrenci alacak okullar için “nitelikli okul” yerine “seçici okul” tanımlaması yapılmalıdır. 

HABER: EMRE AKKIŞ


 


 


 

Editör: Mahmut Beyaz