Bismillahirrahmanirrahim

Hamd, alemlerin Rabbi Allah’adır.

Salat ve selam Efendimiz

Hz. Muhammed’in,

sahabelerinin ve

tüm müminlerin

üzerine olsun.

Ayet-i kerimede: “Sizden herhangi biriniz erkek ve kadın olarak s alih bir amelde bulunuyor, iyi bir amelde bulunuyor. Yani hem ibadette ve hem de muamelede güzelliği aksediyorsa ve o da iman dairesindeyse, muhakkak biz ona güzel bir hayat yaşatırız.” Burada tekid var. Bunlar yapan insan, umutsuz olmasın, mutsuz olmasın, emelsiz olmasın. Biz, güzel bir hayat veririz ona. Her kim ki kendisini, ailesini, erkek ve kadın olarak salih bir amel üzere adlandırırsa, yani onların kalbine Allah'ın korkusunu koyarsa; Yaratan’a ve yaratılana karşı, hem Halık’a hem mahlûka karşı, sorumluluğunu öğretirse ona çok güzel bir hayat sunarız. Çok zevk alacağı bir hayat veririz. Mutlu ederiz onu; ailesiyle, çoluğuyla, çocuğuyla. Onu hanımıyla mutlu edeceğiz. Onu çoluk çocuğuyla mutlu edeceğiz. Erkeğiyle, kızıyla, çocuklarıyla mutlu edeceğiz. Ve aynı zaman da içinde bulunmuş oldukları bu dünyada da mükâfatlandırırız onları. Karşılıksız bırakmayız. “Edep öğreten, terbiye öğreten bir anne babayı karşılıksız bırakmayacağız” diyor ayet-i kerime. Allah Teâlâ çocukları üzerinde, ailesi üzerinde didinen, onları ahlaklı yetiştiren, kızıyla erkeğiyle, topluma sorumlu birisi olarak sunan anne babaya va'd ediyor. “Biz onlara mutlu bir anne yapısını ve içinde bulunmuş oldukları dünyada da hiç kimseye muhtaç olmayacakları güzel bir hayatı vereceğiz. Alnı açık bir hayatı vereceğiz.” Evet, “onları mükâfatlandırırız.” diyor Allah Teâlâ. Yaptıklarının, o ter döktüklerinin, o yorulduklarının karşılığında en güzeliyle onları mükâfatlandırırız.” Onlara karşılık veririz.

O zaman, değerli kardeşlerim. Bir aile, bir toplum, bir millet, bir devlet duyarlı olmalıdır. Yetiştireceği toplumun kendisini güzelliğe veyahut kötülüğe götürmesi noktasında kendisini hesaba çekmeli. Nasıl bir aile yetiştirdim? Nasıl bir evlat üzerine ağırlığımı koydum? Nasıl bir toplum içerisinde sorumluluğumu ifa ettim? Bunların hesabını yapmalı.

Onun için edebin timsali, terbiyenin timsali Efendimiz (sav)'in halkasında kalan insanlar olmuştur. Onlar kimlerdir? Sahabeler, Efendimiz'in arkadaşları, Efendimizle aks eden tablolar. Evet, aklı onlardan alıyoruz. Sahabeler, Efendimiz (sav)'le bizim aramızda akımı sağlayan kablolardır. Herkes kendi voltajına göre o sahabelerden faydalanıyor. Onlar akımı sağlatan kablolardır. O kabloya ne kadar bağlıysan ona göre akım var sende. Başta nereye bağlıysan onun akımını alırsın. Nerden akımı alacak kabloyu elde etmişsen oradan alırsın. Ama Ümmet-i Muhammed Mustafa (sav)'in akımını sağlayan kablolar yine Efendimiz’in: “Sahabelerim yıldızlar misalidir. Hangisine uyarsanız hidayeti bulursunuz.” hadislerinde belirttiği üzere sahabelerdir.

İşte onlardan, Abdullah bin Ömer: Efendimiz'in terbiyesiyle büyümüş, Rasulullah (sav)’in yanında çocukluğunu geçirmiş. Onun duasını almış. Ömer b. Hattab (ra) onun elinden tutmuş Efendimiz (sav)'in sohbetlerine katmış. Onun yanına götürmüş. Çocukluğunu, küçüklüğünü onun yanında geçirmiş bir sahabe. İşte bu sahabe bizlere baba ve annelere şöyle emrediyor: “Ey baba, çocuğunu terbiye et, sorumsuz davranma. Baba olarak sorumluluk taşı ve çocuğunu terbiye et. Çünkü sen ondan mesulsün. Onu hangi edebi verdiğinden ve ona ne öğrettiğinden mesulsün.” Sadece arkanda bir erkek var, bir nesil var diye düşünme. Ondan mesulsün. Onun dünyadaki hayatından da mesulsün. Ve yarın onun ahirete aktaracağından da mesulsün. Onun için Ömer b. Hattab'ın oğlu büyük sahabe, güzel sahabe, fukaha-i seb'adan olan, İslam tarihinin yedi fıkıhçılarından birisi Abdullah b. Ömer'dir bunları söyleyen.

Çocuğunu terbiye et. Çünkü sen ondan mesulsün. Peki, nasıl terbiye edeceksin? Sorgulayacaksın. Ona ne edep verdin? Önce kendini sorgulayacaksın. Çocuğumu ben nasıl yetiştiriyorum? Kimi örnek gösteriyorum? Hangi ahlak üzerine bu çocuk yetişiyor? Hangi terbiye ile bu çocuk yetişiyor? Hangi aile yapısına sahip çocuk haline gelecektir bu?

Ona ne öğrettiğinden dolayı kendini sorgula. Ona ne öğretiyorsun sen? Öncelikle, yaşatarak mı öğretiyorsun? Evin içerisinde nasıl bir babasın? Konuşarak değil. Konuşarak, onlara arka arkaya nasihatler sıralayarak çocuklarını terbiye etmeye çalışan babalar çocuklarını kaybederler.

Ve bir gün bakar ki çocuğu kaybolmuş gerçekten. Hem evden kaybolmuş, hem hayattan kaybolmuş. Hem evden kaybolmuş meydan geniş, yer çok. Ve sonuçta ciğerpare olan o babanın gözyaşları ve hem de hayattan kaybolmuş bir çocuk.

Onun için, babalar da sorgulanacaklar; “yaşamlarınızla ne öğrettiniz çocuklarınıza? diye sorgulanacaklar. “Ona ne öğrettin? Yaşamınla ne öğrettin? Babalığınla ne öğrettin? Anneliğinle ne öğrettin?” diye sorgulanacaklar. Her gün hanımla kavgayı mı öğrettin? Sorumsuzluğu mu öğrettin? Evet, neyi öğrettin? Bu maddeler günümüzde ciltleri dolduran maddelerdir. Olumsuz maddeler. O zaman, kendinize gelin, diyor Abdullah b. Ömer. Ne öğrettiğini bil. Yaşamınla kendini çocuğuna, gencine ispatla. Birer ümmet bireyi olduğunu ispatla. Efendimiz'in örnek birer ümmet bireyi olduğunu hissettir. Efendimiz'in ümmetinden örnek biri olduğunu ona göster. Sahabeyi kendisine örnek edindiğini ona aksettir. Ve çocuğunu yetiştir. Aksi halde onu kaybedersin. İşte bunları bizlere Abdullah b. Ömer (r. anhüma) diyor. Allah her ikisinden razı olsun.

Yine Efendimiz (sav) başka bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyorlar: "Hepiniz çobansınız ve kendi sürünüzden mesulsünüz. Bir lider, kendi milletinin çobanıdır ve onun idaresinden mesuldür. Bir kadın, kendi kocasının evinin çobanıdır ve onun idaresinden mesuldür. Bir erkek, kendi ailesinin çobanıdır ve onun idaresinden mesuldür." Sizler hepiniz birer çobansınız. Ve kendi sürünüzden, kendi güttüğünüzden, kendi sorumlu olduğunuz çocuklarınızdan veyahutta idare ettiğiniz toplumdan sorumlusunuz. Onlardan sorumlusunuz. Hesaba çekileceksiniz.

Evet değerli kardeşlerim, bir daha söylüyorum. “Yaşamıyla çocuklarını kazanamayanlar, söylemleriyle çocuklarını bıktırırlar ve ellerinden ederler.” Onun için, bizler etkin olacağız. Bizler ruhen etkin olacağız. Baba utandırmalı. Baba sevdirmeli. Baba dert ettirmeli. Baba saygıyı zorunlu hale getirmeli. Eli sopalı, dili sövmeli, her gün başa kakan, inciten, rahatsız eden, kendisi örnek olmadığı halde başkasının çocuğunu ona örnek göstererek "falankesin çocuğundan utan." diye çocuğunu azarlayan bir insan olmamalı baba. Baba, çocuğunu “Önce senden utanmam gerekir baba. Baba, önce ben senden utanmam gerek. Annemden utanmam gerek. Abimden utanmam gerek. Aile yaşamımdan utanmak gerek. Bütün bunlar yoksa bir başkasıyla beni terbiye etme.” diye karşısında konuşturmamalıdır. Evde kaybolmuş bir idarenin dışarıdan aranması, o evin huzursuzluğudur. O evin dağınıklığıdır. Çünkü reis kayıptır, yok. Evin sorumlusu yok.

Onun için, Efendimiz (sav), babaya, çocuğuna terbiye öğretmesi gerektiğini buyuruyor. Öyle ki en ufak dahi olsa, en basit dahi olsa, bir baba örnek olma noktasında kendini aksetmelidir. Bakınız Efendimiz (sav)'ın ahlak yapısına. “Kandırmaca dahi olsa, çocuğunuza yalan konuşmayın” buyuruyor Efendimiz. Başka bir hadis-i şerifte de “Her kim ki bir çocuğa “Gel, sana şunu vereyim” der ve daha sonra vermezse yalan söylemiş sayılır.” Her kim bir çocuğa gel sana şunu vereyim der de onu vermez, kandırır. Şunu getir ben sana şunu vereyim. Şunu söyle, şu türküyü söyle, şu şarkıyı söyle. Hani öyle deriz ya. Kuran oku demeyiz. Efendimiz'in hayatından bir örnek sormayız. Büyüklerimizin hayatından bir örnek sormayız. “İşte ben de sana şunu vereceğim.” der ve vermezse o söz, o kişi hakkında yalan olarak sayfasına yazılır. Yalan konuştu bu adam. Bu baba çocuğuna yalan konuştu. Bu kadar ince bir değerde insanoğlunun aile yapılanması vardır İslam’da. En hassas noktası. Bir çocuk kandırma üzerine büyütülemez, yalan üzerine büyütülemez. Her muamelede dürüstlük ve mertlik üzerine büyütülmelidir.

Efendimiz (sav) çocukları çok severdi. Öyle ki kendi torunlarını sırtında taşırdı. Aile içi muamelesi öyleydi onlara. Yine bir sahabe; Efendimiz (sav)’in yanında büyümüş, O’nun edep mektebinde yetişmiş Enes b. Malik (ra) şu hadisi irad ediyor bizlere: “On yıl Efendimiz'e hizmet ettim. Bana bir gün dahi of bile demedi. Niçin, neden bunu yaptın veya yapmadın diye sorgulamadı beni.” Peki, bu çocuk sahabenin hiç mi yanlışı olmadı. Bir çocuğun hiç mi yanlışı olmaz. Tabii ki olmuştur. Ama Efendimiz onu kendisi hilmiyle, ilmiyle, edebiyle, terbiyesiyle “bunu böyle değil böyle yapsaydın daha güzeldi. O şöyle değil böyle olsaydı daha güzeldi değil mi” diye sorgulayarak o insanı yetiştirmiştir. Bizler de çocuklarımızı bu şekilde yetiştirmemiz gerekiyor. Sorgulayarak, iyiye yönlendirerek, güzele yönlendirerek terbiye vermemiz gerekiyor. Ama maalesef bugün çocuklarımız ailenin dışında kalmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Çünkü evleri onlara ahlak ve edep mekânı olarak dar geliyor. Sokak da onlar için artık sanki bir kurtuluş yolu oluyor.

Onun için değerli kardeşlerim. Efendimiz (sav)'in ümmeti olarak bizler gelin, şefkat ve merhamet sahibi olalım. Aile yapımızı sevgi ve merhamet üzerine kuralım. Çocuklarımıza sahip çıkalım. Onları yetiştirme ahlakına sahip çıkalım. Biliniz ki her evin, her anne-babanın çocuğunu öpmesi, kucaklaması, ona sahip çıkması, ona İslam’ın ahlakını öğretmesi, ona hasta ziyaretini, selamı, komşuluğu, arkadaşlığı öğretmesi, ona yarınlarına, geleceğine güzellik katacak doğruluğu, dürüstlüğü, merhameti öğretmesi gerekiyor. Aksi halde Efendimiz (sav)'in şu tabirinin tam zıddıyla karşılaşırız. “Çocuklar dünyada nur, ahirette sürurdur (mutluluktur).”

Değerli kardeşlerim, gelin, dünyada nur olan, güzellik olan, aydınlık olan, rahatlık olan; dünyada bizim için emel olan, umut olan, ışık olan bu çocuklarımızı karanlığa mahkûm etmeyelim. Zulme mahkûm etmeyelim. Kötülüğe mahkûm etmeyelim. Ahirette de bizim için en güzel amel olacak; namazımızdan öncelikli, orucumuzdan öncelikli, haccımızdan öncelikli, zekâtımızdan öncelikli en salih amel çocuklarımızdır. Nasıl yetiştirdiysen o senin önüne amel olarak

gelecektir. İnşallah o ameli kaçırmayalım. Kendimiz için kötü amellere değil salih amellere dönüştürelim.

Yine Efendimiz (sav) şöyle buyuruyor: “Çocuğun kokusu cennet kokusudur.” Değerli kardeşlerim, bu kokuyu dünyadayken cennete dönüştürmek de cehenneme dönüştürmek de bizim elimizde. İyi tercih etmemiz gerekiyor. İyi sahip çıkmamız gerekiyor. Baştan beri bahsetmiş olduğum İslami ahlakın yapılanmasında dürüstlüğüyle, doğruluyla net bir şekilde baba örnek olmalıdır. İslam’a karşı bağlığıyla baba kendisini aksetmelidir. Çünkü en güzel miras, en üstün miras Efendimiz (sav)'ın deyimiyle: “Hiçbir baba, çocuğuna güzel ahlaktan daha faziletli bir miras bırakamaz.” Güzel ahlaktan, güzel muameleden daha üstün miras olamaz. Hangi serveti bırakırsa bıraksın, hangi malı bırakırsa bıraksın, eğer o çocuğa o aileden alması gereken güzel ahlak mirasını bırakmamışsa, o çocuğun ne kendisine ne de anne-babasına hiçbir faydası yoktur.

İnşallah-u Teâlâ Rabbimiz hepimize salih evlatlar nasip etsin. Neslimize sahip çıksın. Çocuklarımızı salih ve salihalardan eylesin. Ve memleketimizin birliğini ve beraberliğini, kardeşliğini daim etsin inşallah-u teala. Neslimizi sahabe neslini tanıyan nesillerden eylesin. Allah korkusuyla donanan nesillerden eylesin. Gözyaşıyla olan nesillerden eylesin. Gönlünde Allah ve Resulullah'ı ve onların varislerini taşıyan nesillerden eylesin. Ve Allah hepinizden razı olsun. ÂMİN

Efendimiz (SAV)’in ravza-i mutahharaları ve sadaat-ı kiramın ruhları için EL-FATİHA