Nasıl da unutuluyor öyle daha dün gibi geçen günler, hafızada bulunan bilgi hazinesi, bir an bakıyorsunuz ki dağılmış gitmiş.

Her dem yeni ve diri olmak!

Bütün insanları Adem’in çocukları, dolayısıyla insan olma noktasında özde bir kabul eden İslamiyet, kişiyi Allah nezdinde daha değerli ve şerefli kılacak olan şey olarak imanı göstermiştir. Güven olarak mânâ bulan iman çok geniş bir dairedir. Ömür boyu imtihanla pekiştirilen bu kale her gün imtihanlarla denenir durur.

Birlik, beraberlik ve dayanışma.

Her gün önemine dikkat çekilen bu güzel hasletler bir bakıyorsunuz farklı alanlara taşınmış ayrılık ve fitneye vesile edilmiş, şaşırıp kalıyor, olup bitene anlam vermekte zorlanıyorsunuz. İşte bu anlarda Allah’ın ipine sarılmak, tevazu sahibi olmak ve feraset mü’minin ana istikametinin işaret levhaları olacaktır.

Hayatın her ânını ve yapılan her şeyi kulluğun bir nişanesi kabul etmek gerek. Nitekim Sevgili Peygamberimiz iki kişi arasında adaletle hükmetmeyi, sarf edilen güzel sözleri, yolda insanları rahatsız eden herhangi bir engeli ortadan kaldırmayı, hayvanına binmek ya da eşyasını yüklemek isteyen birine yardımda bulunmayı, namaza giderken atılan her bir adımı ibadet olarak nitelemiş ve bunların sadaka olduğunu beyan etmiştir.

İşte dinin zemini!

Yerli yersiz tartışmalarla ortalıkta yapılan tariflerin bir adım ötesinde duran bu hakikate muhtaç olduğumuz ortada değil mi?

Din ilimlerini kendilerine meslek olarak seçip bunun ihtisasını yapan insanların kendi aralarında konuşmaları gerekenleri toplumun geneline yaygınlaştırıp bundan da dini hikmetin doğmasını beklemek en büyük aymazlık ve zulümdür.

Mü’min cana yakındır. (İnsanlarla) yakınlık kurmayan ve kendisiyle yakınlık kurulamayan kimsede hayır yoktur.” (HM 9187, İbn Hanbel, II, 400)

İşte bütün anlatmak istediğimiz hakikatlerin özü budur. İnsanlarla birlikte yaşama ferasetine ulaşabilmek ve ülfet sahibi olmak. Sözle başlayan ama salih amelle insanı adamlığa  ulaştıran bu sır her gün yenilenen hayatta bize şekil vermekte, ya cennete ya da cehenneme kapı açmaktadır.

Zor vakitler bizi kuşattı.

Dünyanın geldiği noktada başka milletlerin onlarca yıl harcayarak özümsediği davranışları bizler bir anda almak zorunda kaldık, bu da başta kendi varlığımız olmak üzere bütün alanlarda kırılmalara sebebiyet verdi, her gün dağılmak ve toparlanmak gibi zahmetlerle karşı karşıyayız. Bakalım dünün irfanıyla yarınları ne kadar aydınlatabileceğiz.