Her ekonomi belirli zaman dilimlerinde durgunluğa girer, sonra toparlanır ve tekrar büyüme sürecine devam eder. İş döngüsüdür diğer adı… Biraz ülkenin genetik yapısına, çoğu zaman da dış ticarete ve küresel gelir seviyesine ve finansal piyasaların gelişimine bağlıdır.

Ulusal ve uluslararası bazı gelişmeler ekonomilerde ani kırılmalara neden olabilir. Kırılmaların en çok etkilediği maalesef bizim de içinde olduğumuz ve Kırılgan Beşli (Türkiye, Güney Afrika, Endonezya, Brezilya ve Hindistan) olarak adlandırılan grup ve diğer gelişmekte olan ülkelerdir. Kırılganlık esas olarak para piyasasındaki gelişmelere göre değerlendirilse de kökeninde “üretim gücünün zayıflı” etkisi vardır….

Cari açık yaşayan, dış ticaret açığı veren, hazine nakit sıkıntısı çeken, dış borç oranı yüksek olan, ….. ekonomiler, üretim kapasitesi yüksek olsa bile sermaye yetersizliği nedeniyle kırılganlar sınıfında bulunmaya aday ekonomilerdir. Türkiye ekonomisi de, maalesef bazı ülkeler değişse de, hep bu beşlide kalmaya mahkûm bir özellik göstermeye devam etmektedir.

Tablo 1 bunun belki de en açık göstergesi. Mart 2018 itibariyle toplam dış borç stoğumuz GSYH’mızın yarısını geçti (%53). İlk bakışta bir olumsuzluk gözükmese de detayında daha net bir resim ortaya çıkmaktadır.

Yalnız başına çok ta etkili olmayan bu gösterge, cari açık, bütçe açığı ve hazine nakit açığı (ki 2018’in ilk üç ayında 19 Milyar TL’yi geçti) ile birleşince önemi oldukça artmakta, global piyasalardaki hafif bir oynaklıkta bile çoğu zaman derinden etkilenen ekonomik resim ortaya çıkarmaktadır.

Tablo 1. Dış Borç Stoku (özel+devlet)’nun GSYH içindeki payı


 

Son birkaç gün içinde yaşadığımız tam da bu. Artan dış borç yükü, özel sektörün döviz borcu, enflasyondaki yükselme trendi, kredi kartları ödemlerindeki zayıf dönüşler, banka kredi faizlerinin yükselmesi ve arkasından gelen bu “şok” ile birleşince sıklıkla yaşadığımız bir süreç “oluşmaya” olgunlaşmaya başladı.

……

Ekonomi de, söz konusu bu sürecin bir de kartopu misali çarpan etkisi vardır. Özellikle İkiz açık (bütçe açığı ve cari açık) veren ekonomilerde, global seviyedeki bir spekülatif atak ve ardından zayıflayan parasal değer, çarpan bir şekilde piyasaları derinden etkiler. Kısa dönemde kendini akaryakıt ve girdilerin fiyatlarında artış ile gösteren bu süreç, uzun dönem de ise kendisini enflasyonun artması ve bütçe açığı ile dış borçların daha da yükselmesi ile belli eder.

Özellikle dış borçların çarpan etkisi daha da derindir zira “büyük resimde” tüm topluma yayılan bir özelliği mevcuttur. Kendi içinde kamu ve özel ayrımı olsa da, borcun ekonomi üzerindeki etkisi bu ayrımdan bağımsız olarak, kamu borcunun yarattığı aynı sonucu verir. Hatta son sayısal araştırmalar özel sektör dış borcu oranının kamudan daha yüksek olduğu ekonomilerde, herhangi bir kırılmanın etkisinin tüm sektörler ve hane halkı üzerinde daha uzun süreli ve derin olduğunu ortaya çıkarmaktadır.

……

Tablo 2’de özel sektör borcunun vade yapısı verilmiştir. Merkez Bankası kaynaklı bu grafikte özel sektörün dış borçlarını devamlı artarak 250 milyar $’ı geçmesi bir yönüyle ekonomik büyümeyi desteklerken, diğer yönüyle de kırılganlığı beslemektedir. Üstüne kredi yapılandırma talebiyle gelen ve dış ticaretimizde önemli yerlere sahip olan firmaların durumu ise içinde bulunduğumuz durumu biraz daha olumsuz hale getirmektedir.

Devlet borcunun özel borç oranından düşük kalması ekonomik anlamıyla, sadece karşılaştırmalı olarak rahatlatıcı olsa da sektörel etkileri farklı olabilmektedir. Özellikle son 10 yıldan beri, ağırlıklı olarak özel sektör eliyle yapılan yol, baraj, hızlı tren gibi ve geleceğe de döviz borcu yükleyen büyük projelerin yıllara yayılmış finansman maliyeti ekonomi de oldukça fazla yekûn oluşturup, baskı kurmakta, yaşanan bir kur sıkışmasında da olumsuzluğu daha yüksek seviyelere çıkarmaktadır.

Tablo 2. Özel Sektör Borcun Vade Yapısı


 

Ekonomide yaşanan ve çoğu zaman kaynağını finans ve sermaye piyasalarında bulan ekonomik sorunların aşılmasında kısa dönem çözümler yine parasal, yine sermaye yapısının düzeltilmesi yani borçlanma ile sonuçlanmaktadır. Bu kısa süreli çözümlerin maliyeti de yine ani yükselen fiyatlar genel seviyesi (enflasyon), büyük olasılıkla yükselecek faiz oranları, ödemeler dengesine gelen ek yükler ve daha önemlisi o kırılgan beşli içine hapsolmamızdır.

……

Yıllarca çalışıp yarattığımız katma değerlerin bir çırpıda dış etkilerle yok olmasını hazmetmek zor. Normal zamanlarda yapısal reformlarla aynı paralelde gitmesi gereken teşvik paketlerinin de böyle durumlarda yararlı olmayacağını, aksine gelir dağılımını bozucu etki yaratacağını bilmek gerekir. Böyle olmasa bile, önceliğin dışa bağımlılığı azaltacak aramalı üretimini geniş ekonomik ve coğrafi yani tabana yaymak olduğunun bilinmesi yararlı olacaktır. Sıradan çözüm ve sloganlar yerine, hala başlamadığımız ve bundan da ısrarcı olduğumuz “toptan” ekonomik reformları geniş anlamda uygulamaya koyma zamanı geldi, geçiyor.


 

Beklemek maliyettir, eziyettir ve zamanın maliyeti de en fazla olanıdır.


 

Verimli bir hafta sizlerin olsun!


 

Prof. Dr. Veysel ULUSOY

veyselulusoy.com

@ekonomikanaliz