Ekonomistler ve özellikle de dış ticaret uzmanları ihracatın artarken ithalatın azalmasına olumlu göz ile bakarlar. Yanlış da değil zira dış ticaret açığı demek zaten kıt olan dövizinizin dışarıya gitmemesi demektir.

En son verilerde en azından dış ticaret açığının biraz da olsa kapandığını göstermektedir. Peki, ne oldu da bu açık kapanmaya başladı? Daha net bir deyişle, bunca ekonomik zorluklara karşı ihracatımız ithalatımıza göre çok fazla mı arttı, yoksa işin içinde farklı ekonomik aktörler/değişkenler mi var?


 

İstatistiklere baktığımızda, Ekim ayında bir önceki yılın aynı ayına göre dış ticaret açığının %93,8 azaldığını görüyoruz. Buna göre ekim ihracatı 15 milyarı aşarken, ithalatımız dörtte bir azalarak 16 milyar civarında gerçekleşmiş ve ihracatımız ithalatımızı hemen hemen karşılar olmuş. Sayılara döviz kazancı yönünde bakarsak sevindirici bir haber karşımızda durmaktadır. Fakat sürecin detayına indiğimizde farklı ve birazda tehlikeli bir durumla karşılaşmaktayız.

Bildiğimiz üzere, ekonomimiz hem teknoloji hem de aramalı ile sermaye malları kapsamında oldukça dışa bağımlı bir durumda. Bunun ölçüsü ithalatın geniş ürün grupları itibariyle fotoğrafında görülmektedir. Bunu analiz ettiğimizde karşımıza şu tablo çıkıyor:


 

Tablo: Sektörlere göre İthalat (milyon ABD $9

2017 Değer

Pay

2018 Değer

Pay

Toplam

21,217

100

16,176

100

Sermaye (Yatırım) Malı

3,121

14,7

2,030

12,6

Ara (Ham madde) Malı

15,338

72,3

12,668

78,4

Tüketim malları

2,748

13,0

1,369

8,5

Kaynak: TÜİK


 

Tablo bize, biri iyi diğeri pek iç açıcı olmayan iki görünüm sunuyor. İyi olanın yukarıda açıkladık: dış ticaret açığı kapanıyor ve dövizimiz içeride kalıyor. Şimdi gelelim esas görünüme… Dış ticaret açığı kapanırken ihracatımızın arttığı ithalatımızın da azaldığı çok aşikâr. Öte yandan, ihracat birim fiyatların azalmasını göz önüne aldığımızda bunun ucuzlayan ürünlerimize olan dış talepten kaynaklandığını da söyleyebiliriz. Bu sonuç döviz piyasasında yaşanan ekonomik çalkantının da doğal bir sonucudur. İthalatın sektörel yapısına baktığımızda ise görünüm biraz daha can sıkıcı hal alıyor. Türkiye’nin toplam ihracatında iki ana kalem can alıcı öneme sahip: sermaye (yatırım) malları ve ara (ham madde) malları. Bu iki grup geçen yılın Ekim ayında toplamın %87’sini oluştururken, bu yılın Ekim ayında %91 pay almaktadır. İşte can sıkıcı olan tam da bu oran….

Neden mi? Açıklayalım!

İthalat bağımlılığı belirleyen bu iki grup malın zaten yüksek paylara sahip olmasının yanında, ithalat azalmaya yüz tutmuşken ilgili payları artırmaları döviz kıtlığına rağmen üretimde ısrarlı olan üreticilerin karalılığını ya da çaresizliğini ortaya çıkarmaktadır. Azalma trendine rağmen bu payın artması, diğer anlamıyla, ithalata bağımlılık esnekliğinin çok düşük olduğunu ve üreticinin yurt içinde aramalı sağlamakta güçlük çektiğini göstermektedir.

Son dönemde “yeni ekonomik plan” konuşmalarında ithal ikamesi yaklaşımı ile aramalı sermaye mallarına olan bağımlılığı azaltıcı tedbirler vurgulanmaktaydı ama arkası gelmedi. Acil kodu ile başlatılması gereken bir süreç olarak düşündüğüm bu planlamanın hayata geçirilmesi gecikirse, biz “akılcı” olmayan dış ticaret ve cari açığın azalmasına seviniriz daha çok seviniriz.

Böylece, hem büyümemiz kararlı bir hal alır hem de krizlere karşı daha fazla dirençli hale geliriz.