Tek kanallı televizyon yıllarında TRT’de yıllar önce yayımlanan bir dizi vardı. Dizi, birçok problem yaşayan bir kadının apartman çatısına intihar etmek üzere çıkıp, kendisini bu noktaya getiren olayların gelgitli tarih aralığında anlatılması şeklindeydi. Dizi o kadar tutmuş, o kadar toplumda etki bırakmıştı ki, o dönemde apartman çatılarına çıkıp intihara kalkışan insan sayısı kat be kat artmıştı.

Yine yakın geçmişte İstanbul Boğaz Köprüsü üzerine çıkan, intihar etmek ile insanları tehdit eden, yada gerçekten bunu gerçekleştiren insan haberleri kamuoyunu uzun süre meşgul etti. Her akşam haber bültenlerinde mutlaka Boğaz Köprüsü üzerindeki intihar girişimi haberi kendine yer bulurdu.

Bu iki örneği neden verdik. Maalesef son birkaç gün içerisinde, yazıyı kaleme aldığım an itibari ile üçüncü ebeveynin çocuğunu katlettiği haberini okuduk, dinledik. Evet pek çok anne babanın olduğu gibi bizimde kanımız dondu. Bir ebeveynin çocuğuna kıymasını yüreğimiz kabullenmedi. Aklımız almadı.

Her ne kadar yaşanılanlar insan kavramı ile aynı karede düşünülemese de, olayları sosyolojik açıdan değerlendirmekte fayda var.

Toplum vicdanını yaralayan, hatta psikolojik olarak bireylerin yüreğini kanatan bu tür olaylarda Medyanın otokontrol refleksinin devreye girmesi gerekir. Olaylar her ne kadar haber değeri taşısa da atlanmalı, verilmemelidir. Örneğin Boğaz Köprüsünde meydana gelen intihar vakaları, medyanın kendi kendine yapmış olduğu otokontrol neticesi %70-%80 oranında azalmıştır.

Konuyu biraz daha genişletirsek, ülkemizde yaşanan, her gün haberlere konu olan kadın cinayetleri, kadına şiddet haberleri. Sayısal rakamlar, geçen yıl ile bu yıl şiddete uğrayan kadınların sayısal kıyaslamaları. Bu tür haberler, medyada ne kadar yer alırsa o kadar kanıksanır. Doğallaştırılır. Benzeri sorunları yaşayan, benzeri duyguları yaşayan, bastırılmış şiddet örgülerini ortaya çıkarır. Her gün izlediğiniz benzeri kadına şiddet haberleri olağanlaşır. Belki de bu haberlerin bu kadar çok ekranlarımızda yer alması, defalarca ekranlara gelmesi, bu olayların artarak devamına ivme kazandırmakta, ne dersiniz!

Toplumu etkileyen, psikolojisini derinden sarsan olayların günlerce ve sıklıkla basınımızda yer alması yerine, uzman sosyolog ve toplum bilimciler tarafından araştırma konusu yapılması, nedenleri, oluşumları ve sonuçlarının ayrıntılı bir şekilde analiz edilmesi, sonuçlarının medya ile paylaşılması, bu tür olayların önüne geçmesinde etken çalışma şeklidir. Bu çalışmaların yapılmasında, değerlendirme ve sonuçlarının medya ile paylaşılmasında, tavsiye niteliğinde kararlar alınmasında en etkin kurum mevcut Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak gözükmektedir.

Beklenti, özgürlük ve özgünlüğü kısıtlayacak sansür uygulaması değildir. Basın olarak, medya olarak toplumun, siyasetin, ekonominin aksaklıklarını dile getirirken iğneyi başkasına batırırız. Farkında olmadan toplum psikolojisine negatif etki yaptığımız haberler konusunda da, çuvaldızı kendimize batırmamız gerektiğidir. Gerektiği yerde medyanın kendi otokontrol mekanizmasını harekete geçirmesi gerektiğidir.