2017 yılının ilk üç ayına ait ekonomik büyüme verileri açıklandı. Bu verilere göre ülkemiz ekonomisi önceki yılın aynı dönemine göre %5 büyüme kaydetti. Bu oran, hükümetin orta vadeli programındaki 2017 yılı büyüme hedefi olan %4,4’ün bir hayli üzerinde. Peki bu büyüme kalıcı mı?

Büyümeyi nereden sağladığımıza şöyle bir baktığımızda, en büyük etki tüketimdeki artıştan ve ihracatta yaşanan artıştan kaynaklanıyor. İhracatımız, geçen yılın aynı dönemine göre %10,6 artış gösterdi. Özellikle en büyük ihracat pazarımız olan Avrupa Birliğinde yaşanan ekonomik toparlanma, ihracatçılarımızın işine geldi.

Vatandaşın 2017 yılında gerçekleştirdiği harcamalar büyümeye en büyük katkıyı gerçekleştirdi. Daha önce bu köşede değindiğim “tasarruf kadar harcama da önemli” konusu bu çeyrekte ceryan etmiş görünüyor. Ülkemizde üretilen mal ve hizmetlere talebin olması, üreticinin yüzünü güldürmektedir. Neticesinde artan üretim beraberinde büyümeyi getirmektedir.

Öte yandan bu harcamaların nasıl gerçekleştirildiği de büyümenin kalıcı olmasında önem arz etmektedir. Bilindiği üzere 2016 Haziran döneminden bu yana hükümet, ekonomik canlanma sağlamak için bir takım teşvikler ilan etti. Bu teşviklerden, Kredi Garanti Fonu (KGF), prim ertelemeleri, istihdam destekleri, özellikle beyaz eşya ve mobilyada ilan edilen vergi indirimleri ve vergi borcu yapılandırmaları vatandaşın elini rahatlattı. Yaşanan bu rahatlama kişilerin mal ve hizmetlere harcama yapabilmesini sağladı.

Bu ve benzeri teşvikler her ne kadar ekonomik canlanma getirse de işin arka planında devletin bütçe gelirlerini düşürmekte ve beraberinde bütçe açığını getirmektedir. Devlet bütçesinin tamamına yakını direkt ve dolaylı vergilerden oluşmaktadır. Eğer bu gelirler ile kamu harcamaları denkleştirilemezse bütçe açığı ortaya çıkar. Bu durumda devlet bütçe açığını kısmak için bazı önlemler alır. Bu amaçla

  1. Devlet kamu mallarına zam yapabilir,

  2. T.C. Merkez Bankası para basabilir,

  3. Devlet İlave vergi zamları getirebilir,

  4. Devlet dışarıdan borçlanabilir.

Tüm bu çözümler ekonomik durgunluğa sebebiyet verebileceği gibi enflasyonu da arttırır. Enflasyon artınca paraya ulaşım zorlaştırılır. Faizler artar, yatırımcı ucuz para elde edemez, yatırımlar yavaşlar. Özetle büyüme baskılanır.

Ülkemiz adına gerçek anlamda bir bunalım senesi olan 2016 yılından bu teşvikler vasıtasıyla sıyrılmak çok iyi oldu ama ileride büyük sıkıntılar yaşamamak adına artık tedbirli davranıp usul usul frene basmak gerekiyor.

Bu doğrultuda sağlanan finansal kolaylıkların, devletin yapısal reform paketleri eşliğinde yatırıma dönüştürülmesi büyük önem arz ediyor. Finansal teşviklerin sadece tüketim maksatlı değil üretim maksatlı da kullanılması, büyümenin sürdürülebilir olmasını sağlar.

Aşağıda yer alan, büyümenin hangi gruplardan sağlandığını gösteren tabloda, vatandaşın tüketiminin büyümeye sağladığı katkı 3,6 puan, ihracatın 2,39 puan iken özel ve kamu yatırımlarının katkısı sadece 0,65 puan seviyesinde olduğu görülmektedir. Biraz daha kaliteli ve sürdürülebilir büyümek istiyorsak bu katkıyı arttırmamız gerekir.


%5 değil %4 büyüyelim ama sürekli büyüyelim. Herkese hayırlı kazançlar dilerim.