Türk milleti olarak bizi biz yapan birden çok özelliğimiz vardır. Tabi ki hepsini saymakla bitiremeyiz ama bizi diğer toplumlardan ayıran en önemli özelliğimiz misafirperver bir toplum olmamızdır bana göre. Dinimizde de misafir ağırlamak bizim için çok önemlidir. Çünkü misafir ağırlamak bize göre bir şereftir, bir onurdur. Türk Milleti her zaman misafirini en iyi şekilde ağırlamaya çalışır. Ona evinin en güzel odasını ayırır hatta karı kocalar arasında misafir odası takımı alırken tartışmalar çıkar. Özellikle kocalar misafir odalarını kendileri çok kullanmadıkları için fazla para ödemek istemiz. Tabi bu işin gırgırı. Çocukluğumuzdan beri bizde misafire en güzel yemekler yapılır, bütün ihtiyaçları giderilmeye çalışılır, deyim yerindeyse el üstünde tutulur.

***

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadisi şeriflerinde: "Şu üç kişinin duası kesinlikle geri çevrilmez: Mazlumun duası¸ misafirin duası ve ana-babanın evladına duası." buyurmaktadır. Peygamber efendimiz (s.a.v.)'in sofrasından hiçbir zaman misafir ya da ihtiyaç sahibi kimse eksik olmazdı. Misafiri çok sever¸ onlarla yakından ilgilenir¸ ikramda bulunurdu. Misafirin çeşitli sıkıntılarına katlanır¸ nezaketi elden bırakmazdı. Misafiri külfet değil nimet gibi görürdü. Peygamberimiz misafir ağırlanan bir eve mutlaka hayır ve bereketin ulaşacağını bildirmiştir. İmkânı olduğu halde evine misafir kabul etmeyen¸ evinde misafir ağırlamayanları için ise; "Misafir ağırlamak istemeyen kimsede hayır yoktur." buyurarak uyarmıştır.

***

Misafir ağırlamayla ilgili bir çok rivayet vardır. Onlardan birinde; Hazret-i İbrâhim -aleyhisselâm- bir gün kendisine misafir olarak gelen bir mecûsiye: “-Eğer Müslüman olursan sana ikram eder, ağırlarım!” deyince mecûsî darılıp gitti. Cenâb-ı Hak, ona:“-Neden onu misafir etmek için dînini değiştirmeyi şart koştun? O Beni tanımadığı hâlde, Ben ona yetmiş yıldır rızkını veriyorum.” deyip uyarınca Hazret-i İbrâhim koşup mecûsîyi aradı, buldu. Tekrar misafir olması için yalvarıp yakardı. Mecûsî bu hâdiseye hayret etti. Halil İbrahim Peygamber de olanı biteni anlattı. Mecûsî: “-Demek ki Allah Teâlâ bana karşılıksız olarak nimet veriyor. O hâlde bana İslâmiyet’i öğret, Müslüman olayım.” dedi. Hazret-i İbrahim de ona lâzım olan dînî bilgileri öğretti. O da şehâdet getirerek Müslüman oldu. (Bkz: Kurtubî, XVII/44)

***

Misafirlerimize cân-ı gönülden ilgi göstermek ve gerekli ikramı yapmak¸ dinimizin ve kültürümüzün bizlere bıraktığı en güzel miraslardan birisidir. Misafire ilgi göstererek bizlerden hoşnut olarak ayrılmalarını sağlamak¸ Yüce Rabbimizin razı olduğu bir davranış olacaktır. Evimize gelen misafire zengin-fakir, köylü-şehirli, yerli-yabancı ayırımı yapmadan aynı ikramı yapıp, aynı saygıyı göstermeliyiz. Misafirimizi her geldiğinde ilk defa geliyormuş gibi karşılamalı, hoş sohbetlerde bulunmalıyız. Çocuklarımız misafire ikramı, hürmeti, saygıyı ve nezaketi bizden öğrenecekler. Evimize gelecek misafiri işimizin yoğunluğunu bahane ederek kabul etmezsek, yolda tanıdık bir kimseye rastladığımızda yönümüzü dönerek yolumuzu değiştirirsek; zamanla çocuklarımız misafire bir "hoş geldin"i esirger, misafirin kendi rahatını ve huzurunu kaçırdığını düşünür. Misafirden önce bereketinin geldiğine önce biz inanmalı, sonra çocuklarımızı inandırmalıyız.

***

Tabi ev sahibi gibi misafirlerin de uyması gereken kurallar vardır. Öncelikle misafir, gittiği evdeki kurallara uymalıdır. Ev sahibine karşı saygılı davranılmalı, beğenilmeyen şeyler fazla belli edilmemelidir. Ev sahibinin işine fazla karışılmamalı, fikir sorulursa onları incitmeyecek şekilde düşünceler açıklanmalı. Misafirlikte yemek seçmek, ikramı beğenmemek, çok fazla yiyip-içmek hoş bir davranış değildir.

Ev sahibinin görevi misafiri ağırlamak olduğu gibi, misafirin görevi de kendisine ikram edilen şeyleri memnuniyetle kabul etmek ve bu ikramları asla küçümsememektir.