7/24 saat değil, her ay değil, her yıl değil, senelerdir zehir akan, doğal yaşamı kirleten Aksu Çayını yazmaktan, yetkilileri ve sorumluları eleştirmekten, onları uyarmaktan asla vazgeçmedik, geçmeyeceğiz. Kimse sorumluları, müsebbipleri gerekirse ifşa etmekten bizi kimse alıkoyamaz.

Termik Santralleri senelerdir zehir kusuyor adeta. Afşin ve Elbistan çevresindeki yaşam alanları rezalet ve insanların psikolojisi bozuk. Bacalara bir filtre takılma olayı bile şu gün gelmiş çözüme kavuşturulmamış. Aha bugün, aha yarın denilerek senelerdir oyalandı. Firma kim ise, kimin fesiyse hesaba çekilmedi, ama insanların zehirlenmesi, doğal yaşamın kirlenmesi kimsenin umurunda olmadı. Siyasiler günü kurtarmak adına demeçler verdiler, anma yine herkes bildiği yolu takip etti. Değişen bir şey olmadı açıkçası.

İşi üstlenen firmalar bildiğinden geri kalmadı. Ancak insanlar kanserden ölürlerken, tarım alanları zehirle buluşurken, yediklerimiz, içtiklerimiz zehre karışırken, ‘hooop, neler oluyor arada?’ diyen çıkmadı.

Bir tek sayın Cumhurbaşkanımız ve bölgenin en etkin siyasetçisi sayın Mahir Ünal ve muhalefet kanadından da CHP milletvekili sayın Ali Öztunç’tan başka kimsenin sesi çıkmadı.

Bölgenin belediye başkanlarının zaten çıkıp iki kelime edecek halleri yok, cesaretleri de.

Zamanı ve fırsatı geldiğinde, bu şehirde yanlış giden diğer meseleleri de gündeme taşımaktan ne yoruluruz, ne de kimse mani olabilir?

*

Seçilmişler…

Atanmışlar…

Sivil toplum kuruluşları…

Sendikalar…

Bizi tanıyın artık! İlla ki birilerine biat etmemizi beklemeyin! Biz vatanımıza, milletimize, halkımıza, bayrağımıza, ezanımıza biat ederiz. Yanlış yapana, kusur işleyene, burnu havalarda olanlara, bulutların üzerinde gezenlere, egosu yüksek olanlara değil.

Çalışanlara, hizmet edenlere, yaşanabilir şehir için can havliyle uğraş verenlere, insanlara dokunanlara biat ederiz ancak.

Adı, etiketi, ünvanı ve kimliği ne olursa olsun. Kim olursa olsun! Bunu yapar, böyle düşünürken insanların etnik kimliğine de bakmayız. Bizim için önemli olan ve aslolan insan. 

*

Bizim cemaatlerle işimiz olmaz! Kendimizi de birilerine, bir yerlere beğendirmek zorunda değiliz. Öyle bir heva ve hevesimiz yok, olmadı, olamaz da…

Kimseden izin alarak, icazet alarak yazmayız! Birileri mutlu olsun, pişmiş kelle gibi sırıtsın, ‘Bak, gazeteci benim için ne güzel yazılar yazmış, beni methetmiş!’ desin diye şirinlik muskası takmayız boynumuza. Kimseden izin ve icazet alarak da düşünmeyiz. Bizim aklımız bize yeter ve kimse de bize akıl vermeye kalkışmasın!

Akıl almak isteyen olursa, kurumlarındaki akıldaneler yeter de artar bile! Pazarlıklarla getirdikleri akıldanelerinde akıl varsa tabi. Olmayan şeyi de vereceklerini sanmıyorum ya, neyse…

Yazıyı uzatmak istemiyorum, biz sizin gibi düşünen, sizin gibi hareket eden, sizin gibi yorumlayan, sizin anladığınız dilden konuşan uslu çocuklar değiliz ve olmayacağız da.

Ha bunu derken, kendi adıma konuşuyorum, yazıyorum. Meslektaşlarımın düşüncelerine, yorumlarına saygı duyarım. Madem her koyun kendi bacağından asılıyor, aha kurban bayramına ne kaldı şurada.

Fenerbahçeli’ler yakında, muhtemelen bayramda Koç’u kurban edecekler, bakalım Kahramanmaraşlılar kimi kurban edecekler.

Ama şunu söyleyeyim de maraza çıkmasın, her ne kadar kurban bayramına daha çok varsa da, Mehmet Fiskeci size kurban olsun!