İnsanoğlunun çeşit çeşit hallerinden biri de başarıyı kabullenip başarısızlığı kabullenmemesidir. Konunun daha iyi anlaşılması için üniversite öğretim üyesi (hocası) olarak öğrencilerimizle aramızda geçen sıkça rastlanan kısa bir diyaloğu sizlerle paylaşacağım:

-Sınav puanın nedir?

-Öğrenci: Sınavdan 90 almışım Hocam!

Aynı soruya bir başka öğrencinin (düşük almış) cevabı ise şu şekildedir:

- Öğrenci: Sınavdan 20 vermişsiniz Hocam!

Diyaloğa dikkat ederseniz yüksek puanı öğrencinin kendisi almıştır, düşük puanı ise öğretmen/öğretim üyesi vermiştir. Gerçekte ise öğrencinin durumunu ölçen bir sınavda azami ölçüde nesnel davranılmaya çalışılmaktadır. Aslında böyle duygu, düşünce ve davranışlar hayatın akışı içerisinde sıkça sergilediğimiz/ gözlemlediğimiz bir durumdur. Psikologlar bunu Kendine Hizmet Eden Ön Yargı (Self Serving Bias) olarak adlandırmışlar.

Önyargı…

Kendine hizmet eden ön yargı insanların, olumsuz olayların sorumlusu olarak dış faktörleri göstermesi; olumlu olaylardan ise kendine pay çıkarması eğilimi olarak tanımlanmaktadır. Yani başarıları üzerimize alırız, başarısızlıkları dış unsurların üzerine atarız.

Bir kişi (organizasyon diye de okuyabilirsiniz) böyle davranmaya başlamışsa kendine hizmet eden önyargı hastalığına yakalanmış demektir. Bu noktada böylesi bir çarpıtmanın neden yapıldığı sorulabilir: Neden başarıları kendi icraatımız olarak yorumlarken başarısızlıklarımızın suçunu başkalarının üzerine atıyoruz?

Bunu açıklamaya çalışan birçok görüşe rastlamak mümkündür:

Bazı yazarlara göre bu aslında kendini savunma mekanizmasıdır: “Her ne kadar bireyin eylemleri karşısında kişisel sorumluluktan kaçınması anlamına gelse de kendine hizmet eden ön yargı, öz saygınızı koruyan bir savunma mekanizmasıdır.” Böylelikle kendi değerini korumaya (Kendini yükseltme) ve insanlara istenilen imajını göstermeye çalışılır.

Daha basit açıklama ise şudur: Birey/toplum kendini böyle daha iyi hissetmektedir. Böylece bireyin kendi kendine verdiği zarar belirli sınırlar içinde kalıyor. Ancak bu durum her zaman böyle olumlu yönde ortaya çıkmaz. Kendine hizmet eden ön yargı özgüven kaybı yaşandığında veya depresyon/stres altında olumsuz bir tablo ile kendini gösterir.

Bilimsel sonuçlar…

Bilim insanları kişilerin bu tutumunu ortaya koyan başka araştırmalar da yapmışlar. Şöyle ki bir kişilik testini tamamlayan deneklere tamamen rastgele seçimle iyi ve kötü notlar verilmiş. Sonra testin güvenirliği/geçerliliği konusunda deneklerin düşünceleri öğrenilmiş. Elde edilen sonuçlar kendine hizmet eden ön yargı ile uyumlu bulunmuş: Araştırmada iyi not alanlar testin inandırıcı ve genel olarak geçerli olduğunu; kötü not alanlar ise testin hiç de güvenli olmadığı yönünde görüş bildirmişler.

Uzmanlar birçok kişi tarafında siyasi olarak taraftarı olunan partiyi destekler sonuç yayımlayan anket firmalarının ilgililerce daha güvenli bulunduğunu söylemekteler. Sahi tutulan takım lehine karar veren hakem hem adil hem de iyi hakem değil midir?

Elbette (!) takipçisi olduğunuz organizasyonlar diğerlerinde başarılı ve kurtuluşa erenlerin toplandığı bir gruptur (Fırka-i Naciye).

Organizasyonlar

Bu durum bir sorun ise bundan kurum ve kuruluş da nasibini almaktadır. Birçok kişi mensubu olduğu (ki öyle düşündüğünde orada olmalı) teşkilatın kusursuz çalıştığını düşünmektedir: Şirketler, eğitim kurumları, partilerde de sıkça bunun örneklerine rastlanabilir. Bu hastalığa yakalanan organizasyonlar kendini yenileyemez; önyargıları aşarak başarının/başarısızlığın nedenlerini tam olarak ortaya koyamazlar. Bu yapılamaz ise ne mi olur? Doğanın kanunun gereği organizasyonlar batar, bireyler (öğrenci) başarısız olur…

Son söz: Başarılar gibi başarısızlıklarda sizin gerçek bilginizin/yeteneklerinizin göstergesiydi.