Hepimiz, Arapların Birinci Dünya Savaşında Osmanlı İmparatorluğunu arkadan vurduğunu öğrenerek büyüdük.

Arkadan vurma hikayesinin merkezinde Mekke Şerifi Hüseyin’in’ başlattığı isyan vardır.

Mekke Emiri Şerif Hüseyin’in Hicaz’da bazı Arap Bedevi kabilelerini ayaklandırarak İngilizlerle işbirliği yaptığı doğrudur.

Hep atlanan nokta ise Şerif Hüseyin’in Arapların tümünü temsil etmediği, aksine bir istisna olduğudur. Arap kabilelerinin çoğunun Osmanlılık ve Müslümanlık bağıyla İstanbul’a sadakat gösterdikleri ortaya çıkmaktadır. Araplar arasında ayrılıkçı milliyetçiliği Müslüman Araplar değil, Hıristiyan Araplar başlatmıştır.

Arapların,Birinci Dünya Savaşı’nda Türk ordusu ile beraber çeşitli cephelerde büyük yararlıklar gösterdikleri aklımızdan çıkmamalı.Kut-ül Amare Zaferi ve Çanakkale Savunması...

İngiliz bilim adamı Peter Mansfield’e göre, Osmanlı’daki Arap milliyetçiliğinin sınırlı kalmasının iki nedeni vardı: “’Birincisi, bu Avrupa kökenli milliyetçilik fikirlerinin bu yerlere (henüz) işlememiş olması; ikincisi de, Abdülhamid’in imparatorluğun elinde kalanını bir arada tutmak için uyguladığı başarılı ve kurnazca yöntemlerdi’...”

Sultan Abdülhamid’in politikasının temeli, 19. yüzyılda hâlâ devam eden dini bağlılık ve geleneksel siyasi sadakat faktörünü canlandırarak Osmanlı Devletini ve ülke bütünlüğünü kurtarmaktı. Ünlü Hamidiye alayları bu büyük siyasetin uygulamalarından biriydi. Sultan, alaylar yoluyla Kürtlerin babası olduğu gibi, Arapların da hamisi oldu. Abdülhamid uyruğundaki Arapların kalbini kazanmak için Arap ülkelerindeki dinsel kuruluşlara, tarihi camilerin onarım ve süsleme işlerine önemli bir fon ayırmış; çevresindeki danışmanları arasında Arap düşünürlerine her zaman iyi davranmış, değer vermişti. Bedevi şeyhlerinin çocuklarını eğitmek için özel okullar açmış, bu yolla onlara Osmanlılık bilinci aşılamıştı. Bu politikanın siyasi meyvelerini de almıştı.

M. Kemal Atatürk’ün Büyük Millet Meclisinin açıldığı günün ertesinde, 24 Nisan 1920 tarihli gizli celsede yaptığı konuşmanın metninin bir parargafı da dikkat çekicidir...

‘İslam milletlerinin Türk Kurtuluş Savaşı’nı destekleyen rolü, maddi ve ma’nevi yardımlarla kalmadı, ayrıca Arap ülkelerinden, Hindistan, İran ile Afganistan’dan akın eden gönüllü taburları ile yine Kürt gönüllüleri Türk ordusuna katılmak üzere Türkiye’ye geldiler.’

Tarihsel gerçekler bunlar... Yıllardır ders kitaplarımızda, ‘Araplar bizi arkadan vurdu’sözlerinin mimarı ise İngilizlerdir.

Makalemi, Yavuz Bahadıroğlu’nun sözleriyle noktalamak istiyorum... ‘İngilizler petrol yataklarına hakim olmak için hazırladıkları planın gereği olarak Osmanlı Devletini parçalamak istiyorlardı. Bunun için de Arapları ayaklandırmaları gerekiyordu. Şerif Hüseyin’i’ planlarının piyonu olarak kullandılar.”