Uzun yıllardan beri akademisyen olarak görev yapmaktayım. Meslektaşlarımızdan/eğitimcilerden öğrencilerin dersi hızla öğrenemedikleri konusunda çok sık şikâyet duymaktayım. Bazen bu şikâyetleri dinledikten sonra bir eğitimcinin bu konuları kaç yılda öğrendiğini düşünmekteyim! Şöyle ki kendisinin yıllar içerisinde öğrendiği bir konuyu öğrencinin bir duymada veya birkaç saniyede öğrenmesi mümkün mü? Aynı şekilde bir doktorun bir ömür boyu öğrendiklerini merhamete muhtaç bir hasta yarım yuvarlak izahatla hemen öğrenebilir mi? Örneği çoğaltabiliriz. Ama şu soruyu bir ere not edelim: Böylelerinin kendisi üstün bir zekâya sahipte karşıdakiler zihinsen özürlü mü?

Bilginin laneti…

Bunları düşünüp tartışırken bilginin laneti kavramı aklıma gelir. Bu konuda bir uzman olarak Özgür Bolat şunları söylemekte (Hürriyet, 28.07.2018): 

“Uzman olan kişiler, konuları yeni öğrenen bir kişinin nasıl ve ne kadar sürede öğrendiğini bir süre sonra unutur. Bir araştırmada, teknoloji uzmanlarından belirli bir yaşın üzerindeki insanların cep telefonu kullanmayı ne kadar sürede öğrenebileceğini tahmin etmeleri istenmiş. Bu insanlar telefonu kullanmayı tahmin edilenden üç kat daha uzun bir sürede öğrenebilmiş. Yani uzmanlar bilginin lanetine maruz kalmış.”

Bir deney…

Bilginin Laneti’ni gösterecek bir deney, 1990 yılında Stanford Üniversitesinde yapılmış (Prof. Dr. Arman KIRIM, 2014, https://dunyalilar.org/bilginin-laneti.html/): Deneyde katılımcılar iki gruba ayrılıyor. Birinci takım “tempo tutucular”, ikinci takım ise “dinleyenler” diye adlandırılıyor. Tempo tutanlara, çok tanınmış ve tutulmuş 120 popüler şarkıdan oluşan bir liste veriliyor. Tempo tutucuların her birine bir şarkı seçmeleri ve bu şarkıyı masada parmaklarıyla tempo tutarak dinleyici ekipten birine çalmaları isteniyor. Dinleyiciler ise temposu tutulan şarkının hangi şarkı olduğunu tahmin etmekle görevli.

Deney sonucunda temposu tutulan şarkıları dinleyiciler arasında doğru tahmin etme sayısı ortalama olarak sadece 2.5 tane olarak tespit ediliyor.

Deney burada bitmiyor. Bu sefer tempo tutuculara, dinleyicilerin ne kadarının bu şarkıları doğru tahmin ettikleri soruluyor. Deneyi ilginç kılan ise bu kısımdaki cevaplar olmakta. Tempo tutucular katılımcıların % 50’inin doğru tahmin edeceğini ifade ediyor.  Oysa gerçek sonuçlar ise % 2-3 kadar.

Pekâlâ, fark nereden kaynaklanıyor?

Kendini Einstein görmek!

Tempo tutucular tempo tutarken şarkıyı akıllarından söylüyorlar (Dikkat! Önceden verilen listeye sahipler). Tempo tutuculara göre bu şarkıları tahmin etmemek için aptal olmak gerek. Ama işin aslı öyle değil. Çünkü tempoculara önceden bilgi (şarkı ismi) verildiği için, onlar bu bilgiye sahip olmamanın nasıl bir şey olduğunu tahmin edemiyorlar. Tempo tutarken, dinleyicilerin kafasında da aynı melodinin çaldığını düşünüyorlar.

Bu sorun aslında sadece eğitimcilerin sorunu değil! Sadece öğretmenler tempocu, öğrenciler mi dinleyici? Aslında her gün, her yerde rastlamak mümkündür. Tempocu-dinleyici öyküsüne binen süvariler eğitim, devlet kurumları, mabetler vd dörtnala atlarını sürüyorlar…

Bir yere kuruma gidip bir form doldurmanız gerekiyor. Görevlinin ömrü bu basit form çerçevesinde geçmiş. Başlıyor üst perdeden konuşmaya. Sonuçta doldurulması gereken basit bir form ama size öğrenme zamanı/fırsatı bile vermiyor. Yöneticiler tempocu, çalışanlar dinleyici; politikacılar tempocu, vatandaş dinleyici; gazete yazarları tempocu, okurlar dinleyici; aydınlar tempocu normal bir vatandaş dinleyici.

Aslında nasıl başarılabileceği öğretilebilirse ve zaman tanınırsa eğitim talep edenler belirlenen amaca ulaşacaktır.

Son söz: Merdivenle çıkan bir süre sonra kanattım var sanırmış