Kalpsiz Dünyada Bir Sığınak: Kuşatılmış Aile (Haven in the Heartless World) adlı kitabı ile Prof. Christopher Lasch; Amerikan ailesine ilişkin önemli analizler yapmıştır. Kalp mecazi anlamda bir ülkenin/kuruluşun işleyiş, yönetim ve varlığını sürdürme bakımından en önde gelen yeridir. Aile bir toplumun merkezidir. Diğer bir anlamda kalp sevgi/gönül anlamındadır. Yani sevgisiz dünyada sevgi bulacağımız bir yer.

Lasch’a göre aile toplumsal bütünleşmeyi sağlamakta ve eşitsizlikleri azaltarak çatışmayı önlemektedir (Bora A., 2015, Sosyal Bilimlerde Temel Kavramlar, S: 83). Farklı bakış açılarına sahip olunsa da aile bir toplumun önemli kurumlarında biridir. Toplumu bir bina olarak düşünürsek aile bu binanın yapıldığı tuğlalarıdır.

Aile

Aile Arapça kökenli bir kavram olup dar anlamda “evlilik ve kan bağına dayanan, karı, koca, çocuklar, kardeşler arasındaki ilişkilerin oluşturduğu toplum içindeki en küçük birlik” olarak tanımlanmaktadır. Sosyologlar bu tanımdaki “ilişkiler” kavramına dikkat çekmektedir: “Aile, ortak mekândan çok ilişkileri vurgulayan bir kavramdır” (Bora, 2015).

Bu ilişkilere girmeden ailenin geniş bir tanımını da aktarayım: Aile; aynı gaye üzerinde anlaşan ve birlikte çalışan kimselerin bütünüdür. Bu geniş tanıma atıf yaparak bazen örgütlerde aile olma iddiasında bulunabilirler. Kanımca bu tür iddialarda da ilişkiler kavramı önemlidir. Birisi eşitsizlik ve adil olmamasının biz bir aileyiz diye kamufle etmeye çalışıyorsa bilinsin ki bu örgütler/insanlar kalpsiz dünyanın mensubudur.

İster dar ister geniş anlamda aile olabilmek için fedakârlık, paylaşma, sevgi, saygı gibi çok önemli manevi özelliklerin yanında maddi dünyada adil ve eşit olmak gerekir.

Çekirdek aile

TÜİK’in (2006) Aile Yapısı Araştırması (Hane yapısı) sonuçlarına göre Türkiye’nin aile yapısı şu şekildedir: Tek kişilik hane % 6.0; çekirdek aile 80.7; geniş aile 13.0; öğrencilerden/işçilerden oluşan hane 0.3. Bu sonuçlar anne-baba ve çocuktan oluşan aile yapısının ülkemizde hâkim olduğunu göstermektedir. Çekirdek aile yapısı paylaşma kültürünün nispeten zayıfladığı küçük bir ailedir.

Aile kavramını ortak mekânda (ev, şehir, belli toprak parçası vs) yer almanın da ötesindedir. Günlük olarak kullandığımız “hane halkı” aileden farklıdır. Farsça ev/konut anlamındadır. Aynı evde kalan öğrenciler, aynı oteli paylaşan misafirler aile değildir. Benzer şekilde aynı topraklarda yaşayanlar (ör. Almanya’da yaşayan bir Türk) her zaman aynı millete aidiyet duymaya bilir. Bu açıklamalardan da ortak mekânın her zaman aile olmak için yeterli olmadığını görmekteyiz.

Ailenin ne olduğunu anlama yanında işlevi nedir sorusuna cevap arayalım:

İşlevi…

Sosyologlar ailenin birinci işlevini biyolojik ve kültürel yeniden üretim olarak açıklamaktalar (Bora A., 2015). Yani çocuk sahibi olmak ve onları büyütmektir.

Modern Türkiye’de aile bu işlevleri yerine getirebiliyor mu? Bunu anlamak için doğum sayısına veya ailelerin çocuk sayısına bakmak gerekir.

TUİK (2016) şartlar uygun olduğunda istenen çocuk sayısı sormuş. Türkiye genelinde hiç çocuk istemeyenler % 0,3; 1 çocuk isteyenler 3.4; 2 çocuk isteyenler 32.0; 3 çocuk isteyenler % 31.4. Birde 4 ve daha fazla çocuk isteyenler var (%33 civarında).

TUİK verilerine göre toplam doğurganlık hızı/çocuk sayısı 2001’de 2,38 iken % 16.4 oranında azalarak 2018’de 1,99’e düşmüş durudadır. Yani 2 çocuk eğilimi yaygınlaşmıştır. Toplam doğum sayısı 2001’de 1.323.341; 2018’de ise 1.248.847 olarak gerçekleşmiş. Her iki veri de çocuk sayısının azaldığını göstermektedir. Bu sonuçlar bize ailenin en önemli işlevi olan biyolojik olarak yeniden üretmenin gerilediğini göstermektedir.

Ailenin kültürel yeniden üretim konusuna bir başka yazıda devam etmek dileğiyle…

Son söz: Bozuk tuğlalardan sağlam bina olmaz.