13.2.1960

Maraş Konuşması

Aziz arkadaşlarım

Dün “Kahraman” Maraş’ın düşman istilasından kurtuluşunun kırkıncı yıl dönümünü Maraşlılar arasında kutladık. Maraş’ın kurtuluşu bütün bölgenin düşman istilasından kurtulmak için yaptığı çok kahramanca bir mücadelenin şanlı sahifelerinden birinin başlangıcını teşkil eder.

Dün de Maraş’ta bir sohbet esnasında ifade ettiğim gibi (vatan istila altında iken) Maraş’ın ayaklandığı zaman, ecnebi bayrak altında yaşamayacağım dediği zaman, ecnebi bayrak altında namaz kılmak, ibadet etmek makbul olmaz diyerek ayaklandığı zaman, silaha sarıldığı zaman hiçbir taraftan, hiçbir kimseden ümidi yoktu.

                Hakikaten bir küçük şehir, bir küçük bölge halkı koskoca galip bir devlete düşmanların en kuvvetlisine karşı silaha sarıldığı zaman “Kahraman” Maraş ne kimseden medet umabilir ne kimseden yardım bekleyebilirdi. Maraş sadece imanına sadece vatanperverliğine dayanarak silaha sarıldı. Daha doğrusu silahı bile yoktu istilaya karşı ayaklandı.

Bu imanla bu vicdanla burada atıldıkları mücadele bir destan halinde yayılmış ve memleketin bütün kurtuluş mücadelesinde örnek olarak bütün dünyada Türk Mucizesi diye adlandırılan hadise vukua gelmiştir. Dünya asırlardan beri inhitat, yıkım halinde bulunan koskoca bir imparatorluğun son bulduğu zannedilen bir devirde yepyeni bir vatan ve taptaze ve canlı bir milletin tarih sahnesine çıkışına böylece şahit oldu.

Kırk sene evvel yabancı bayrağı altında ibadet caiz değildir, namaz da makbul olmaz deyip büyük bir imanla kurtuluş mücadelesine nasıl kıyam etmiş idiyse yabancı bayrağı altında bugün de gene milletimiz bağrından kopup gelen bir aşk ve heyecanla, sefaleti milli hudutlar dışına çıkarmaya azm etmiş bulunuyor. “Hayır, hayır! Bu milletin kaderi sefalet değildir” demek suretiyle ikinci büyük hamlesini, tamamlayıcı hamlesini, medeni hamlesini zafere ulaştıracak yoldadır.

Adet olan mümkün görünen herkesin yapabileceği işlerin peşinde olmak veyahut alelade kusurların ve tedbirlerin mahkûmu olmak kolay bir şeydir. Ama bu kadar geri bırakılmış olan bu kadar ileri zeki ve çalışkan bir milleti hareketsizlikle ve meskenetle layık olduğu seviyeye biran evvel hayır, hayır. Tıpkı bu kahraman milletin kırk yıl evvel yaptığı gibi hesaba gelmez, havsalaya sığmaz bir cesaret, azm ve irade ile adeta bu milletin kaderi gibi görünen yoksulluğu en kısa zamanda ve behemehâl mağlup etmesi lazımdır. Türlü imkânları olan bu vatan ve üzerinde yaşayan bu asil Türk Milletine yoksulluğun bir kader olduğu gibi bir düşünce asla kabul olunamaz.”

(Adnan Menderes-Başbakan)

                Merhum Başbakan Adnan Menderes’in idamının üzerinden 60 yıldan fazla zaman geçti. Millet ne onu ne hizmetlerini unuttu, ne de ona bu millete yaptığı hizmetler dolayısıyla reva görülen zulmü unuttu. 

                Merhum Menderes 1960 yılının kurtuluş bayramı törenleri için Maraş’a gelir. Maraşlı tarafından coşkuyla karşılanır.  Maraş İstiklâl Harbinin lideri Gazi Arslan Bey daha hayattadır. Merhum Cahit Pakdil, törenlerin protokol yemeğinde Menderes’in bir fotoğrafını çekmeyi başarmış ve bu fotoğraf 27 Mayıs 2009 yılında İHA tarafından yayınlanmıştı.

                Menderes, Maraş’ta gerekli temasları tamamladıktan sonra tekrar Ankara’ya döner. El yazısıyla 9 sayfalık bir konuşma metni hazırlar. “13 Şubat 1960” tarihli ve “Maraş konuşması” diye not düşülmüş bu metnin ilk 2 sayfası Maraş Kurtuluş Bayramı törenleri ile ilgili olup, diğer 7 sayfası ise ara ara Maraş’tan bahsetmekle birlikte genelde yapılan hizmetleri ve muhalefete verilen cevapları içermektedir. Bu müsveddeler yazılanlardan anlaşıldığı kadarıyla muhtemelen 13 Şubat 1960 tarihli Demokrat Parti grup toplantısı için hazırlanmıştır.

                Bu el yazılarında dikkatimizi çeken bir kısım mühim hususlar vardır. İlki Menderes’in bu notların tamamını Osmanlıca kaleme almış olmasıdır. Malum bu nesil, Osmanlı’nın son dönem neslidir ve okuma-yazmayı ilk kez Osmanlıca dediğimiz alfabe ile öğrenmişlerdi. 1928 yılına kadar da Osmanlıca okuyup yazmışlardır. Hatta Gazi Mustafa Kemâl’in 1927’de yazıp mecliste okuduğu meşhur “Nutuk”un orijinal nüshası bile Osmanlıcadır.

                1928 Harf İnkılâbından sonra da resmi işlemler ve kurumlarda olmasa da özel hayat içerisinde Osmanlıca yazımlar devam edecektir. Anlaşılan o ki merhum Menderes hayatının sonuna kadar zaman zaman notlarını Osmanlıca yazmaya devam etmiştir. En azından elimizdeki bu belgeden bunu çıkarıyoruz. Bu hâl, Osmanlıcanın daha hızlı yazmaya imkân vermesinden midir, yoksa alışkanlıktan mıdır bilemiyoruz, takdiri okuyucuya bırakıyoruz.

                İkinci dikkat çekici husus ise, Menderes’in 1960 Darbesinden hemen 3,5 ay önceki son Maraş Kurtuluş Bayramı kutlaması oluşudur. Şahsına ve iktidarına karşı hazırlanan korkunç plandan habersiz bir halde bir ölçüde Maraşlılarla vedalaşmış olmaktadır.

                Üçüncü olarak; şehrimizden “Kahraman” Maraş diye bahsediyor oluşu, şehre 1923’de “Kahraman” unvanı veren kanun teklifinin reddedilmiş olmasına rağmen, bu sıfatın zihinlerde yer etmiş olduğunu gösteren bir başka veridir. Merak edenler konu ile ilgili olarak gazetemizin 10 Aralık 2020 tarihli nüshasındaki “1923’de Maraş’a “Kahraman” unvanı Veren Kanun Teklifi Neden Reddedildi?” başlıklı makalemize bakabilirler.

                Devlet Arşivleri Başkanlığının Cumhuriyet Dönemi Arşivleri içerisinde 030-01-16-86-1 numarayla kayıtlı olan bu belgelerin şehrimizle ilgili olan ilk 2 sayfasını tarihi araştırmalara ışık tutması ve kaynak olması düşüncesi içerisinde çevirisiyle birlikte yayınlamış oluyoruz.

                Selam hidayete tabi olanların üzerine olsun.