Edebiyatı, belli bir zümreye ait gibi ve sadece belli güçte insanların yapabileceği bir alan gibi görenler iyice çoğalmaya başladı. Edebiyatın edep kökünden türediği de söylenir ancak son zamanlarda kendinden başkasını tanımayan kişilerin, grupların çoğalmasıyla birlikte edebiyatımızda edebin azaldığını, estetiğin erozyona uğradığını görüyoruz.

Edebiyatımızda muhteviyat ve biçim itibari ile farklılıklar olduğunu; sosyal, siyasal, kültürel sebeplerden ötürü de edebiyatımızın farklı dönemlere ayrıldığını biliyoruz. Son 150 yıllık dönemde toplumsal hayatımızdaki arayış nasılsa edebiyatımızda da arayışlar olmuş ve gruplar meydana gelmiştir.

Yakın dönemimizde de yeni anlayışla hatta kadrocu bir anlayışla edebiyat ortaya çıkmıştır, “Kadrocular” diye de bir grup vardır. Günümüzde ise teknolojik imkânların da etkisiyle belli maddî gücü elinde bulunduran gruplar, kendilerini edebiyatın merkezi haline getirmeye başlamışlar, dergiler, gazeteler ve yayınlar aracılığıyla bu ortamı yani edebiyat ortamını kontrol altına almayı denemişlerdir. Edebiyatı kontrol altına almayı deneyen gruplar, arkalarına ya ekonomik gücü ya da siyasî gücü alarak bunu başarmaya çalışmışlardır. Gerçekten de birilerinin size alan açmasıyla kabiliyetlerinizi ortaya koyabiliyorsunuz. Çok önemli bir anekdottur: Ahmet Kutsi Tecer’in Âşık Veysel ile tanışması ve onu kültürümüze kazandırması.

Çeşitli edebiyat mahfillerinde çok ateşli tartışmaların olduğunu da biliyoruz. Özellikle Tanzimat’tan itibaren edebiyat gruplarının birbirleriyle ilgili iddiaları, tenkitleri ilgiyle takip edilmiştir. Edebî nitelik de içeren bu eleştiri geleneği Cumhuriyet Dönemi’nde de devam etmiştir. Bu sebeple Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde iyi eleştirmenler de çıkarabilmişiz. Zamanla menfaat odaklı edebiyat tercih edildiği için kimse kimseye dokunmaz oldu. Böylece eleştiri yerine “değini” ortaya çıktı. Yapılan değinilerde övgü ve dostluk ilişkileri öne çıkmaya başladı.

Edebiyat, aynı merkez veya aynı zihniyet etrafında döndürülmek ve dönüştürülmek isteniliyor. Aynı dergide yazanlar bile birbirini okumuyor, takip etmiyor. Eleştiri zaten bitti. Abartılı taltifler havada uçuşuyor. Kendimizden olmayanı görmemek yetenek oldu. Bir eseri enine boyuna tahlil etme, eleştirme devri bitti.

Edebiyatı tekeline almak isteyenlerce manipüle edilen bir ortam var. Bilhassa dergi ekiplerince başlatılan gizli, dolaylı veya açıktan yapılan savaşlar var. Bu dergi çekişmeleri ve rekâbeti edebî nitelikte ve üslûpta da yürümüyor. Son derece bozuk bir mahalle ağzıyla yürüyen bu tartışmalar geldiğimiz noktayı gösteriyor.

Son günlerde yeni çıkan bir eser üzerinden tartışmalar başlatıldı. İlk şiir kitabı “Şiirle Çağla” ile tanıdığımız Süleyman Çobanoğlu, uzun yıllar şiire ara vermişti. Belki de şiirlerini yayımlamıyordu, göstermiyordu. Elimde ilk baskısı bulunan, o turuncu kapaklı kitap (Oğlak Yay. 1995) ile tanıdığım Çobanoğlu, televizyonculuk sektöründe çalışmalar yapmıştı. Süleyman Çobanoğlu’nu herkes bekliyordu, şahsen ben de bekliyordum. Şiirlerini özlemiştik, hatta şahsî kütüphanemde “Şiirle Çağla” en görünür yerde durur, arada açar okurdum. Böyle beklediğim bir şairden şimdi şiirle dönüş oldu: Tamgalar. Evet, şair döndü. Şair döndü ama 90’lara değil, bugüne döndü. Şairin bugüne dönüşünü hazmedemeyenler de ses verdi. Neymiş, olsaymış 95’te olurmuş! İşte bu bakış tekelcilik değil de nedir? Bu bakış, üslûp arayışını yok etmez mi? Yeniliği engellemez mi?

  1. edebiyatımız maalesef tekelleşme yolunda ve ahbap çavuş ilişkisi içinde yürüyor. Bu arada sesini, yeteneğini, yaratıcılığını, üslûbunu, birikimini edebiyat yarışmalarıyla ortaya çıkaranlar da var. Bu yönüyle iyi jüri eliyle yürüyen şiir, hikâye, roman yarışmaları edebiyatımıza yeni kalemler kazandırması bakımından önemlidir. Necip Fazıl bile “Sabır Taşı” isimli piyesiyle yarışmaya katılmış ve kazanmıştı. O dönemde de bu tekelcilik ortaya çıkıyor ve N. Fazıl’ın kazandığını öğrenenler yarışmayı iptal ettiriyor. İşte bu tekelciliği kırabilecek bir yoldur da bu yarışmalar. Hem minnetsiz bir başarıyı da getiriyor bu yarışmalar. Bir editör veya yayıncı dostunuz yoksa yazdıklarınız sandıkta kalıyor. Edebiyatı tekelci mantıkla yürütmek isteyenler ancak narsist olabilir ama asla edip olamazlar.