“Nasılsın?” diye sordular. “İyiyim, hele bahar geldi daha iyiyim” dedim. Oradan “ kışı kış olmayan bahardan hayır gelmez” dedi biri.

Uzun uzun düşünülecek, üzerine sayfalarca yazı yazılabilecek bir cümle gibi geldi bana bu cümle. Baharları dolu dolu yaşayabilmek için derin kışlar yaşamak lazım. Toprağın, suyun, tabiatın doyması lazım kışın getirdiklerine. Yağmurlar, karlar kimi zaman fırtınalarla sınanması ve eğer sınavı geçerse gelmesi lazım baharın layığıyla.

Sezen Aksu “ gidemem” isimli o güzel şarkısında “acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir” der. Ben bunu “acıdan geçmeyen hayatlar biraz eksiktir” diye de yorumlamışımdır çoğu zaman. Yoğun sıkıntılarla, acılarla, zorluklarla geçen hayatlara baktığımızda, eğer beyne, ruha, fikre olumlu etki varsa, çıkan sonucun olgunluk, tecrübe ve farklı bakış açısı olduğunu görürüz. Bu durumun bazı insanlarda tıpkı sellerin, kar fırtınalarının yıktığı yerler gibi yıkıcı etkilerinin olduğunu gördüğümüzde, o insanların da vaktinden önce yıkıldığını görürüz.

Hayatında dengeli bir kış yaşayan, acılara dimdik karşı duran, ne kadar yalnız olsa da sıkıntıların üstesinden gelebilen insan, yaşadıklarının mükâfatı olan baharı belki bu dünyada, belki başka bir diyarda bulacaktır. Vefasız aşklarda göz pınarları kurumuş, şarkıları karanlık gecelerine ışık yapmış, şehrin sokaklarını yalnız, sadece gölgesiyle dolaşmış, bir bardak demli çay ve acılarla sarhoş olmuş bir insanın olgunluğu ile maddi manevi hep desteklenmiş, hiçbir sıkıntı yaşamamış insanların hayata bakış açısı ve duruşu aynı değildir. Bir taraf o destek olmadığında anında kırılabilecek bir fidan, diğer taraf en derin fırtınalara dayanabilecek bir koca çınar olmuştur aynı zamanda doğup büyüseler de.

İşte sırf bu yüzden “acıdan geçmeyen şarkılar da, acıdan geçmeyen hayatlar da biraz eksiktir”…