2. Abdülhamid için çok şeyler söylendi… Farklı tarih kitaplarında bir adı Kızıl Sultan diğer adı Ulu Hakan'dı…

33 yıl hükümdarlık yaptı…

Hala bir kısım çevrelere kendisini anlatamadı…

Galiba önemli olan tarihi nasıl okuduğumuz…

Öğrendiklerimizden ne kadarı ezber, ne kadarı kurgu, ne kadarı “doğru”?

Bu soruya cevap vermek kolay değil.

Tarihçiler, objektif yani tarafsız bir tarihin olamayacağı konusunda hemfikirler

Peki, tarihi doğru okumak için ne yapmalıyız?

Geçmişi, zamanın toplumsal ve siyasal şartları içinde değerlendirmek en akıllı yöntem…

Öncelikle ön yargıdan kurtulmak gerekiyor. Bir insanın kendisine yapacağı en büyük iyilik; kendisini ve zihnini özgür bırakmak olmalı…

Güncel bir tartışma: 2. Abdülhamid mi Atatürk mü?

Her ikisi de yakın Türk tarihinin en önemli karakterleri… Birini kabul edip diğerini dışlamak kimseye bir şeyler kazandırmaz. Bu karşı duruş, öncelikle tarihimize saygısızlıktır.

İkisi de bizimdir, Türk tarihine adlarını altın harflerle yazdırmış, en önemli değerlerimizdendir.

Sultan II. Abdülhamid’in, kendi hatıratından Mustafa Kemal sevgisi…

 11 Nisan 1333 (1917) Beylerbeyi

İki Alman gemisinin (Goben-Breslav) Boğaz'dan süzülüp Karadeniz'e çıktığı gece, sabaha kadar uyuyamadım. Bu maceranın devletime ne getireceği belliydi?

Olan oldu, muharebeye girdik. İngiliz ve Fransız donanması da Çanakkale'ye dayandı?

Harp başladı. Dünyanın en büyük iki deniz devletinin donanması Çanakkale önüne geldi ve çıkartmayı kolayca başardılar. Artık benim için her şey bitmişti. Kahır ve ümitsizlik içindeydim.

İşte bu günlerde Zât-ı Şahanenin iradesini tebliğ etmek üzere, Talat Paşa'nın beni ziyaret edeceğini bildirdiler. Geldi. İlk defa görüyordum. Hürmette kusur etmedi. Tombul caydı?

Önce Biraderim Hazretlerinin Selam-ı Şahanelerini tebliğ etti, Çanakkale'de kanlı harplerin devam ettiğini söyledikten sonra makus bir netice çıktığı takdirde payitahtın belki de Konya'ya taşınabileceğini, benim de Bursa'da Hünkâr köşkünde ikamet etmek zorunda kalabileceğimi söyleyerek, buna göre hazırlıklarımın yapılmasını Zât-ı Şahanenin irade buyurduklarını tebliğ etti.

Hayatımın en büyük öfkesi içine düştüm. Payitaht düşecek biz gideceğiz! Konstantin’in elde kılıç bir nefer gibi burçlarda dövüşe dövüşe can verdiği İstanbul'dan, biz vapurlarla trenlerle ayrılacağız!

- Hayır, dedim, ben Bizans imparatoru Konstantin’den daha az haysiyetli değilim. Biraderim hazretlerine niyetlendiklerimi arz ediniz. İrade-i şahanesi ile Selanik'ten çıktım ama İstanbul'dan çıkmam! Kendisinin de çıkmamasını, ecdadımızın şerefi namına istirham ederim...

Hayatımın en karanlık günlerini bu devrede yaşadım.

Gazeteler, Çanakkale'de düşmanın durdurulduğunu, büyük zayiata uğratıldığını yazıyorlardı; ben, bir türlü bu haberlere inanamıyordum? Her vasıta ile cepheden haber almaya çalışıyordum. Muhafız Kumandanı Asım beyi sık sık Saray'a göndererek sahih malumat almak için çırpınıyordum.

İşte bu sırada, Rabbime şükürler olsun ki, ummayı bile cesaret edemediğim zafer haberi ulaştı.

Düşman tasını-tarağını toplamış; askerlerinin yarısını denize, yarısını gemilerine dökerek Çanakkale önünden çekilip gitmişti.

Bu büyük zaferi, Mustafa Kemal bey adında bir miralay (albay) kazanmış. Allah devletime hizmeti geçenlerden razı olsun.

Uzun bir süre sonra oğlum Âbit Efendi, benimle konuşurken, bu Mustafa Kemal beyle tanıştığını söyledi. Sonradan Paşa olmuş? Hem de burada, Beylerbeyi Sarayında tanışmışlar! Taaccüp ettim, burada ne arıyormuş, dedim.

Yüzbaşı Salih (Bozok) arkadaşı, cevabını verdi.

Ara sıra arkadaşını görmeye geliyormuş, oğlum Âbit Efendi ile de bu münasebetle dost olmuşlar.

Hatta Mustafa Kemal Paşa kendisine iki ceylan yavrusu hediye etmiş? Bundan memnun oldum. Devletin yüzünü ağartmış bir Paşa'nın Âbit Efendiye yakınlık göstermesi, bir şahsiyeti olduğunu anlatıyordu. Oğluma münasip bir mukabelede bulunmasını hatırlattım. Biraz vakti halim olsa "Bir Altın Saat" diyecektim ama hem dedikodusundan çekindiğim, hem oldukça geçim darlığı içinde olduğum için bir şey söylemedim.

- Bir daha arkadaşın gelecek olursa, haber ver, ben de göreyim, demekle iktifa ettim.

Gerçekten bir defa daha gelmiş, bana haber verdiler. Sırtında bir pelerin vardı ve arkadaşına veda ediyordu. Uzaktan yüzünü iyice seçemedim ama sıradan askerlere benzemiyordu. Tehlikeli bir sükûneti vardı. Enver Paşa'nın kendisinden niçin çekindiğini o zaman anladım. Bunu Talat Paşa tutuyormuş? Bunlar küçük şeyler!

Çanakkale'de İngiltere ve Fransa gibi iki büyük devletin ordusunu ve donanmasını durdurdu, geri döndürdü ya, bana lazım olan odur.

Muvaffakiyeti için dua ettim.